Dr. Douglas C. Engelbart Oregon’da 30 Ocak 1925 yılında dünyaya geldi. Norveç asıllı bir Amerikalı olan bu adam çağının ötesinde düşünmeyi becerebilen nadir bilimadamlarından biriydi. Ve bir çok benzeri bilimadamı gibi hakettiği saygıyı ve kazancı elde edemeden aramızdan ayrılıp gitti.  Hayatının ikinci yarısında bilgisayar ile insan etkileşimi üzerine çalışmalar yapacak  olan Douglas Engelbart; daha yirmi yaşında iken ikinci dünya savaşı yaşanıyordu ve radarın başında hiç durmadan noktaları takip edip sürekli rapor veriyordu.  Üstün zekası bir saniye olsun boş durmuyordu. Ekranda yanıp sönen noktalara hükmedebilse, yerlerini değiştirebilse ne güzel olurdu diye düşünüyordu.  Zamanın bilgisayar teknolojisini kitaplardan öğrenip gelişimini bu şekilde takip eden bu adam 60’lı yıllarda kimsenin düşünmediği birşey üzerine düşünmeye başladı. Uzunca bir süre bu düşünce üzerine yoğunlaşıp projeler çizen ve daha sonra bu projeleri hayata geçirmek için çalışan Englebart, ekranda bir nokta olsa ve onu hareket ettirebilsem demişti..  Oturup icatlarını hayata geçirdi ve arkadaşlarına sundu. Bugün halen kullandığımız model birkaç alternatiften bir tanesiydi sadece. Işıklı kalemler, joystick’ler de vardı buluşları arasında. Ama hangisinin en uygun olacağına karar verememişti. NASA’ya gidip çalışanlar ile birlikte test ettiğinde en etkilisinin bu olduğuna karar verdi. Daha sonra başka bir firmada çalışan ve çok yakın arkadaşı olan Bill English’den daha uygun bir tasarım istedi. Bill neredeyse bugün kullanılanın aynısını tasarladı  ve Douglas ile ekibine kullanması için verdi.  O dönem Bill‘in çalıştığı firma patenti kendi üzerine almıştı. Patentte bu cihaza “görüntüleme sistemleri için X-Y yer gösterici sistem”  tabiri kullanılmıştı.  9 Aralık 1968 yılında Stanford Araştırma Enstitüsü'nde sonuçlandırdığı bu projesinin tanıtımını gerçekleştirdi. Bilgisayarı komut satırı yazmanın ötesine geçirecek ve teknolojisine ivme kazandıracak bu icat bilim çevresinde hiç dikkat çekmeyen, hatta gereksiz ve yararsız, hatta ve hatta komik ve saçma bulundu.  Yaptığı icada isim bile koymadan sunumunu yapan Engelbart’ın gayesi bu icatla milyon dolarları cukkalamak değil, o günlerde görebildiği üzere geleceğe yön verecek bilgisayarın kullanımını kolaylaştırmak yani insnalığa hizmet etmekti. Belkide bu sebeple çokta dikkate alınmadı. Oysaki Engelbart bilgisayar teknolojisini elinde bulunduranları dünyanın en zengin insanları yapmak üzereydi. Ve Engelbart bu zenginlikten hiçbir zaman pay istemedi. Onun icadını ilk zeri üretime geçiren ve milyon dolarlar kazananda bu insanlar oldu Engelbart değil. Bu cihazın patentini daha sonra Steve Jobs  sayesinde yaklaşık 40 bin dolara Apple firması satın almıştı. Steve Jobs zekasını burada da konuşturmuş ve deha bir fikri ticari bir fikre dönüştürmüştü. Aradan geçen zaman içinde icadının geldiği noktayı ve bu icadın bilgisayarların vazgeçilmez bir parçası olmasını olgunlukla karşıladı Engelbart. Asla kızmadı, sinir krizleri geçirmedi, kendi icadıyla paraları götürenlere tazminat davaları açmadı. O zaten, icadının insanların bilgisayar kullanmasını kolaylaştırdığını gördüğünde asıl gayesine ulaştığını düşünüyordu. Ömrünün geri kalanını bu jutlulukla geçirdi Engelbart.  İnsanoğlu onun icadını bilgisayarlarla birlikte geliştirip bütünleştirirken, ortaya attığı fikrin teknolojiye yön vermesini gururla izledi ömrünün sonuna kadar. Gülerek mütevazi yaşantısına 40 yıllık eşi, çocukları ve torunlarıyla 2013 yılına kadar devam etti. Dünyadaki herkesin bilgisayar kullanmasını kolaylaştıran mucit, hayata gözlerini zengin olamadan ama mutlu yummuştu. Dr. Douglas C. Engelbart, kendine bahşedilen zekayı kendi şahsi menfaatlerine değil, insanlığa harcadığı için ömrünü hırsla heba etmeden harcayıp tebessüm ederek ölmeyi becermiş biriydi. 100 yıl yaşayıp hayatının her anını insanlığa zulmederek geçiren, 100 yıllık yaşantısına doymadığını daha yaşamak istediğini söyleyerek ölüp giden kan emicilerden olmadı.  Bugün onun icadının yardımıyla yazdığım bu yazımı, onun icadının yardımıyla okuyacak pek çok kişi bile asla anlamayacak Engelbart’ın neyi icat ettiğini. Tıpkı asla hakettiği değeri asla bulamamış kendisi gibi bilimadamlarını anlamadığımız gibi.  İlk denemelere başladığında bile isim vermediği cihazın ne zaman “FARE” olarak adlandırıldığını da hatırlamayan Engelbart, ticari değil bilimsel bir dahiydi...