Bazen, “KENDİM ETTİM KENDİM BULDUM” şarkısını APO ile özleştirir, kahrolurum.
25 yıl önce bu belayı, yerinde etkisiz hale getiremedik.
Dış güçlerin senaryosu sonunda APO’yu, kendi ellerimizle ülkemize getirdik. Başımıza bela aldık.
PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ın Hollanda'ya gitmek üzere geldiği Kenya'nın başkenti Nairobi'deki havaalanından, Amerika ile Türk silahlı kuvvetlerinin ortak operasyonu ile paketledik, getirdik. İnanın uçak gelirken DÜŞSÜN DİYE dua ettiğimi hatırlıyorum.
APO, Türk güvenlik güçlerince 15 Şubat 1999'da Türkiye'ye getirildi. Bunun üzerinden tam 26 yıl geçti.
"Lazaros Mavros" adına düzenlenmiş Kıbrıs Rum Kesimi pasaportu taşıyan Öcalan, Türk milleti tarafından bebek katili olarak bilinir. Her yönü ile tam bir terörist başıdır.
Öcalan, PKK'nın silahlı ve siyasi faaliyetlerini, 1998 sonbaharına kadar fiilen Suriye'den yürüttü.
Türkiye ile Hafız Esed yönetimindeki Suriye'nin arası, Öcalan’ın PKK'ya desteği ve Türkiye'ye yönelik söylemleri ve eylemleri yüzünden gerildi.
15 yıl önce iki ülke arasında uzun süredir devam eden krizin derinleşmesine Öcalan sebep oldu.
Hatırlarsınız, Öcalan’a milletimizin kin ve öfkesi o kadar büyük ki devletimiz ona SAYIN diye hitap edenleri bile mahkemelerimizde yargıladı.
Terörist başı, Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük belasıdır. Akan şehit kanlarımızın baş sorumlusudur.
Özellikle MHP ve siyasi partilerimiz onu LANETLE andı. Adının geçtiği yerde su içmediler.
Öcalan, milletimizin binlerce şehit vermemizin tek suçlusudur.
Şehit kanları ile boğulamayan bu cani, Atatürk meclisine giremeyecek dünyadaki tek insandır.
Ne oluyor da milletimizin hükümeti, bu adamı muhatap alıyor. Milletimizi yaraladığının farkına varamıyor.
Nasıl oluyor da bu caniyi meclis kürsüsüne davet ediyor. Bu sağlıklı bir devletin yapacağı hata değil.
Nasıl oluyor da ‘Ben MİLLİYETÇİYİM’ diyen bir parti bu konuda önderlik yapıyor. Hepsi de soru işareti…
Türkiye’nin huzuru bu adamın ağzından çıkacak söze mi bağlı. Olur mu, böyle şey?
Sayın Cumhurbaşkanımız, “YA SİLAHI BIRAKACAK YA BERTARAF OLACAKLAR” diyor. Sayın Cumhurbaşkanım siz bu şarkıyı 25 yıldır söylüyorsunuz
Milletimizin gururu inciniyor, kırılıyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti, bir kişiyi muhatap almamalı, pazarlık yapmamalı.
Böyle milleti ilgilendiren konularda parti menfaatleri hesap edilerek hareket edilmemeli. MİLLETİN YÜREĞİ KAN AĞLIYOR. BUNU DA HERKES BİLMELİ.
**
ESNAFTAN SONRA SIRA PAZARCI DA MI?
HER NE HİKMETSE, Nazilli Belediye Başkanı sayın ERTUĞRUL TETİK, “dediğim dedik, öttürdüğüm düdük” anlayışından vazgeçmiyor.
Son 3 aydır Nazilli halkı, belediye başkanının, “Belediye dükkânlarını boşaltın” emrini konuşuyor. TETİK, agresif çıkışları ile Nazilli’de hayat pahalılığını bile geride bıraktı.
Herkes hayretler içinde, sanki başkan hizmet etmeye değil de milleti germeye gelmiş. Cumartesi günü ziyaret ettiğim bir esnaf kardeşim hayli dertliydi. Kürşat Başkanın, Belediye Başkanlığından ayrılmadan önce, esnaf dükkânlarının kiralarını güncellediğini biliyoruz.
Bugüne kadar, yıllarca siyasi menfaati için kiraları güncellemeyen belediye başkanları için uyarı ve ikazdan başka ne yapılmış? Hiçbir şey.
Bugüne kadar hangi Belediye Başkanı görevden alındı? Tutuklandı? Hiçbiri.
Nazilli’de esnafın huzuru, belediye ve halkın huzurudur.
Bu konuda belediyemiz, çalışma yaparken, adım atarken, hoşgörülü ve yumuşak olmalı.
Keskin bıçak olmanın kimseye faydası olmaz. Sosyal belediyeciliğin gereği de budur.
Nazilli’de esnaflardan sonra şimdide Perşembe günleri satış yapan sosyete pazarındaki satıcılarında huzursuz olduğunu öğrendim.
Yine sebep aynı, tezgah ücretleri. Bunlar yapılırken esnafın içinde yaşadığı hayat şartları göz önüne alınmalı. Sayın Başkanın bunu iyi bilmesi lazım.
Sakin ol başkan. Milletin özellikle esnafın burnundan soluduğu bu günlerde sorunlar diyalog ile aşılmalı. Milletin sizden beklediği bu.
Pratik çözümler bulunmalı. Ben sayın başkanın, yaşanılan olaylardan ders alıp iyi ilişki ve diyaloglarla aşacağını inanıyorum.
HER ZAMAN KESKİN SİRKENİN ZARARININ KÜPÜNE OLDUĞU, HAFIZALARDA TUTULMALI.
**
BU ASGARİ ÜCRET VE EMEKLİ ZAMMI SÜRÜNDÜRÜR!
Emekli maaşı açıklansa da son sözü sayın Cumhurbaşkanı konuşmadı.
14.500 lira olan en düşük emekli maaşına bin lira daha zam verileceği konuşuluyor.
Yeter mi? Allah aşkına, yeter mi?
17 bin lira olan asgari ücret beş bin lira artışla 22 bin lira oldu. A’dan Z’ye herkes kara kara düşünüyor.
Şimdiden bu ücretle nasıl yaşarım hesapları yapıyor.
Sosyal devlet olmaktan çıktık. Artık sosyal belediyecilik bile tarih oldu.
Sosyal belediyecilik yapacağım diye göreve gelenlerin millete nasıl çöktüğünü, boğmaya çalıştığını da gördük.
Bu günlere kaynaklarımızı hovardaca kullanmamız sonucu geldik. Bu gidişle Afrika ülkelerinin de gerisine düşeceğiz.
Kimse içine düştüğümüz durumdan ders almıyor.
Karşılıklı suçlamalarda dev am ediyor. İşin çivisi çıktı. Olan millete oluyor.
Gelen vuruyor giden millete vuruyor.
Dünyada, aç yaşayan bir toplum yaratmayı başardık.
TÜİK, kiraları enflasyona uygun yüzde 58 artırma kararı alıyor.
Enflasyon yüzde 60 deniyor. Emekliye yüzde 11,54 zam yapılıyor. Bunun anlamı yaşamanız gerekmiyor değil mi? Devlet bunu nasıl yapar?
İnsanlarımızı ölüme itmek değil mi? Türkiye bu anlayışla nasıl çağdaş, medeni bir ülke kabul edilebilir.
İş raydan çıktı. Ülkede, işi bilenlerle işe gidenler birbirine karıştı.
Bundan böyle ahlak ne olur? Toplum neler yapar göreceğiz. AÇ TAVUK AMBAR DELER sözünü hatırlayalım.
Zor günlerin eşiğindeyiz. Devletimiz insanları açlığa sevk etti.
TOK AÇ OLANIN HALİNDEN ANLAMIYOR. Yine de bu gidişatın sonu hayırlı olur inşallah diyeyim.
**
BİR SANAT GÜNEŞİ DAHA SÖNDÜ!
Bir döneme imza atmış sanat güneşi daha ebedi hayata kaydı gitti.
Bizler, FERDİ TAYFUR’un şarkılarıyla YAŞADIK.
Üzgünüz, sanki aileden birini kaybetmiş gibiyiz.
Çok alçak gönüllü biriydi. Çok büyük sanatçıydı. Yeri dolmayacak büyük bir ÇINAR göçtü gitti.
Sonuçta, bu dünyadan bir FERDİ TAYFUR BABA geçti.
Asla yerini kimse dolduramaz, ölümünden sonra yüzlerce binlerce yorum yapıldı.
Siyasi liderlerimiz onun için öz ama çok anlamlı sözler söyledi.
Ancak hiçbir yorumda onu eleştiren olmadı. EKSİKSİZ 24 AYAR ALTIN GİBİYDİ.
Usta sanatçı Ferdi Tayfur, bir süredir tedavi gördüğü hastanede hayata gözlerini yumdu. Sevenlerini öksüz bıraktı.
Sevenleri onu ŞARKILARI VE FİLİMLERİ ile uğurladı.
79 yaşındaydı. Karaciğer ve böbrek yetmezliği nedeniyle hayatını kaybeden usta sanatçının vefatı, sevenlerini ve hayranlarını yasa boğdu.
Yaşamını sürdürdüğü Marmaris’teki evinde 15 Aralık’ta rahatsızlanan sanatçı,
16 Aralık’ta Muğla’dan Antalya’daki hastaneye nakledilmiş ve sinüs ameliyatı yapılmıştı.
İlk etapta akciğer ödemi ve çoklu organ yetmezliği başlangıcı teşhisi konulan Ferdi Tayfur, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
FERDİ BABAYA SON YOLCULUĞUNA ON BİNLER KATILDI.
TÖRENDE FERDİ TAYFUR'UN NAŞININ ÜZERİNE TÜRK BAYRAĞI ÖRTÜLDÜ. TABUTUN ÖNÜNE RESMİ KOYULDU. VASİYETİ ÖYLEYDİ
Milletimiz bir sanat güneşini daha ebediyete uğurladı. MEKÂNIN CENNET OLSUN FERDİ BABA…