Huzurum kalmadı fani dünyada
Yapıştı canıma bir kara sevda.
Bu hasretlik bizi çürütecek mi?
Bir gün ağlatmayıp güldürecek mi?
Yoksa kavuşmadan, bizi yaradan,
Şu gurbet ellerde öldürecek mi?
( Ferdi TAYFUR )
Bundan 30-35 yıl kadar önceydi.
O verimli topraklar, çiftçiler tarafından bahar çiftleri diye adlandırılır ve toprak tava geldiği mevsimde sürülmeye başlanırdı.
Dillerdeki Ferdi Tayfur şarkılarıyla defalarca çok pulluklu sabanlarla bir nakış gibi işlenirdi toprak.
Tarlaların ekim tavı geldiğinde, mibzer denilen ekim makineleriyle beyaz altınlar toprağa gömülürdü besmelelerle.
Bir hafta, on gün içinde yemyeşil halatlar gibi, dizi dizi fışkırırdı topraktan.
Tarlasında pamuğu düzgün ve ilk çıkan çiftçinin traktör kullanması bile bir başka olurdu,
Ara gazları arasında özellikle kahve önlerinde değiştirirlerdi viteslerini.
Baş dik, şapka yamuk, eller arkada, kahvede hangi masaya oturursa çayları ondandı o gün.
“Pamukları da çıkardık, bir ara çifti sürdürdüm mü, çapacı kadınlar girer artık tarlaya” diye havasını da atardı.
Ara çiftleri ikinci kat çapalama, üçüncü kat derken yaz ayları gelir çatar sulama işleri başlardı.
Ak köpüklü Menderes nehrinin yeşil etekleri tarlalarda, pamukların rengarenk çiçek açmasıyla, o eteklerin, çiçek oyalı motifleri olurlardı adeta.
Gün boyu tarlada çapa işinde iyi çalışan kadın işçiler, tarla sahipleri tarafından sıcak yaz günlerinde buz gibi Madran gazozlarıyla serinletilirlerdi.
Pamuklar sıcak yaz günlerinde defalarca salma sularla sulanırdı Bu sulamaların amacı, kökenlerin güçlenip, çiçekten kozalağa dönüşen pamuğu beslemesi içindi.
Pamuklar havaların durumuna göre genellikle ekim ayı içi, kasım ayı başı gibi hasat edilirdi.
Hasat mevsimi eğlence mevsimiydi.
Özellikle söke ovasındaki ağalar ‘Bu para burada kazanıldıysa, burada yenecek’ deyip zamanın popüler sanatçılarını tarla ortasına kurdukları çilingir sofralarına konuk ederlerdi.
Bir yılın hasadıyla, yeni tarlalar, arabalar, yazlıklar alınırdı zamanında.
*
O yıllarda Ferdiciler, Orhancılar ve Müslümcüler vardı.
Ben ve arkadaşlarım Ferdiciydik.
Hicaz makamındaki nağmeler gönül telimize dokunuyordu bizim.
Birkaç gün önce Ferdi Tayfur'un ölüm haberini aldık hepimiz.
O günden beri kendime gelemedim desem yeridir.
Başta anlattığım pamuk tarlalarında traktörlerimize taktırdığımız kasetçalarlarda onunla birlikte az feryat etmedik, az efkarlanmadık.
Biz sadece onu değil, gençliğimizi de kaybetmiştik.
Ferdi Tayfur bizim gençliğimizdi çünkü.
Hayallerimiz, umutlarımız, dostluklarımızdı da.
Seni unutmayacağız Ferdi Baba!
Nereden bilebilirdik ki seni kaybettiğimiz gün SON SABAH'ın olacağını.
Nereden bilebilirdik ki YAKTI BENİ dediğin, BANA SOR dediğin BANA DA SÖYLE dediğin son günün olduğunu,
Bugün ÇEŞME 'den akan sular gibi akıyor gözyaşlarımız.
EMMİOĞLU'n da HOŞÇAKAL dediğin LEYLA da HUZURUM KALMADI dediğin fani dünya da sensiz kaldı bugün.
Sen bugün dünyanın çilesinden KURTULDUM dedin belki ama,
Biz YİNE BUGÜN SENSİZ AĞLIYOR BU GÖZLERİM diyeceğiz yaşadıkça.
Biz yaşadıkça SABAHÇI KAHVESİ'nde seni hatırlayıp,
GEÇEN YIL BU ZAMANLAR'ı anacağız.
Sen cennettesin artık FERDİ BABA'mız.
Bizim içimiz YANAR YANAR YANAR YA.
Biz sevenlerin nefes aldıkça YÜREĞİMDE YARA VAR diyeceğiz hep.
Demek ki dediğin gibi YILDIZLAR DA KAYAR'mış Ferdi Baba!
Bugün gittin belki ama, ömrümüzce sana "HATIRAN YETER" diye haykıracağız.
Seni hep seveceğiz.
Hakkını helal eyle.
Nur ol FERDİ BABA...