Düşünün bir an için: Hayatımızda ne internet vardı ne de akıllı telefonlar… Bilgiyi aramak, bir konuyu öğrenmek, birine ulaşmak, hatta eğlenmek için bile elimizde tek bir anahtar vardı: Akıl.
Bugün, bir bilgiye ulaşmak ya da bir sorun çözmek için cep telefonumuzdan birkaç saniyelik bir arama yeterli. Ancak sormamız gereken bir soru var: Her şey elimizin altında olunca aklımızı, irademizi ve dayanıklılığımızı ne kadar kullanıyoruz? Eskiden, bilgiye ulaşmak saatler, belki günler sürebilirdi. Ansiklopediler karıştırılır, kütüphanelerde sayfalar arasında kaybolurduk. Her bulduğumuz bilgiyi özümsedik, adeta işledik.
Bilgi Uğruna Çekilen Zorlukların Gücü
Eskiler şöyle der: “Bilgiye emek vermeden erişilmez.” Bugün bu sözü anlamak belki zor gelebilir. Ancak akıl dediğimiz şey, yalnızca zekâ değil, aynı zamanda hayat karşısında alınan duruştur. O dönemin insanları, teknolojik imkansızlıkların onları sınırlamasına izin vermedi. Ulaştıkları başarı, sadece bilgiye sahip olmalarından değil, onu kullanma biçimlerinden kaynaklanıyordu. Bugün, internetin sağladığı kolaylıkların yanında, eskiden aldığımız dersleri de aklımızdan çıkarmamalıyız.
Gençlere Bir Çağrı
Genç arkadaşlar, size bir önerim var: Ara sıra telefonu bir kenara bırakın. Belki bir kağıt, bir kalem, belki bir kitap alın elinize. Fikirlerinizi kağıda dökün, yazın. Düşüncelerinizi kendi aklınızla şekillendirin. Kütüphaneye gidin, farklı kaynaklardan bilgi edinin. Belki zor gelecek ama her yeni adımda kendinizi daha güçlü hissedeceksiniz. Hayat, kolay ulaşılan bilgiden değil, emekle kazanılan tecrübeden ibarettir.
Bu devirde sadece interneti değil, aklımızı da aktif kullanarak başarılı olmayı hedefleyen gençler için “Bizde internet yoktu, akıl vardı” sözü, teknolojiden öte bir hayat felsefesi olmalıdır.