Aşk insanlık tarihiyle yaşıt. Her zaman destanlara, romanlara, şarkılara, şiirlere ilham kaynağı olmuş. Her aşk kendi eşsiz hikayesini yazmış ama tarifini yapamamış hiç kimse. Herkes kendine göre denemiş, kendine göre anlatmış ama hiç bir tarif tam yerine oturmamış. Bu belki de aşkın tarifinin olmamasındandır. Aşk herkesin yaşadığı kadardır. Her tarif kalbinde büyüttüğün aşk kadardır. Bu sebeple ulaşamadığımız aşklar destan olmuş ama kalbimizde vücut bulamadığı için o destansı aşklar tarif bulamamış. Her şair aşkı tarif eden şiirler yazmış kendince ama Mecnun şiir yazmadığı için eksik kalmış yine aşkın tarifi. Şimdi burada çıkıp aşkın tarifini ben yapacağım demek, dünyadan gelip geçmiş tüm aşıklara hakaret olur. Ben yalnızca bendeki aşkı tarif edebilirim. Aşk deyince bende uyanan duyguları, kalbimde yanan ışığı anlatabilirim. Bu ne kadar doğruya oturur bilemem çünkü ne kadar aşığım bilmiyorum.
Biz 90’lar gençleriyiz. Her kuşak arasında farklılıklar vardır. Her kuşak kendi karakteriyle bakar hayata. Hayatın en değişmez olgusu da aşk olduğu için her kuşak kendi aşk tarifini yapar. Ben bir parçası olduğum içindir ki en güzel yılların 90’lar olduğunu, en duygusal aşkların da bu yıllarda yaşandığına inanırım. Bunun en önemli sebebi 70’li yıllarda ülkede yaşanan kaos ortamı sonrasında yaşanan 80 darbesiyle ebeveynlerimizin bizi siyasetten uzak tutarak büyütmüş olması. O kaos yıllarının çilesini sonuna kadar yaşayan büyüklerimiz, bizleri korumak adına 80’li yıllarda bir fanus içinde büyüttüler. Biz her türlü toplumsal çalkantıya uzak büyütüldük. Ülkenin neler yaşadığından bi haber, kendimizi dinleme şansını bulduk. Biz bu sebeple çok şanslı bir nesiliz. Dünyanın son duygusal çağında genç olduk. 80’lerin kafesinden 90’lı yılların başlaması ile birlikte çıktık. Bize öyle bir dünya denk geldi ki, her gün yeni bir şarkıcı, her gün yeni bir melankolik albüm dinledik. Her şarkıda aşık olduk. Olmasak da olmuş gibi hissettik. Biz sokaktan geçen, penceresinden dışarıyı seyreden, okulda yan sıramızda oturan, minibüste bakıştığımız her güzel kıza aşık olduk. Bir kızla bakışınca kalbimiz öyle çarpardı ki, biz aslında o çarpıntıya aşıktık. O kadar zevk veriyordu ki bu çırpınış, hiç bitmesin istiyor, bu sebeple sürekli canlı tutmaya çalışıyorduk.
2000’li yıllara kadar biz bu kalp çarpıntısını canlı tutmayı başardık. Daha sonra okullar bitti, askerlikler yapıldı, kimimiz çocukluk, kimimiz gençlik aşklarına kavuştu. Kimileri ise tüm aşkları kalbine gömüp yeni yuvalar kurdu. Artık önümüzde hayatın o güne kadar hiç görmediğimiz gerçekleriyle baş başa kalmıştık. Bu yeni bin yılın hemen başında 2001 kriziyle tanıştık birden bire ve ekonomik zorluk ne demek anladık. Artık yaşamak için para kazanmak, para kazanmak içinse çalışmak zorundaydık. Bu hayat kavgası ilk önce o kalp çarpıntısını çaldı bizden. Artık yoldan geçen güzel bir kıza bakmak, yeni çıkan bir şarkıyı dinlerken o kızın gözlerini hayal etmek mümkün değildi. Bizim en çok özlediğimiz en çok aradığımız şey o küçük çarpıntılardı aslında ama onu kaybetmiştik. İşte bu yüzden biz 90’lar gençleri hep o yılları özlüyoruz. O yılları bize tekrar hatırlatan, kalbimizi o günlerdeki gibi çarptırmasa da o çarpıntıyı hatırlatan şarkılara hasretimiz bitmiyor. Biz son duygusal nesildik. Bizden sonra aşkın tarifini kimsenin arayacağını zannetmiyorum.