Son 3 gündür ülkemizin 69 yerinde çıkan orman yangınları, köprü ve otoyollara gelen yüzde 288 zam. Bu yetmiyor, TBMM’si CAN ATALAY için olağanüstü toplanıyor.
İlk konuşmacı TİP’li Ahmet Şık, kışkırtma yaparcasına iktidara, utanın, utanın deyince, fitil ateşleniyor. Yine meclis kana bulaşıyor. Mecliste vekiller, birbirine terörist, şerefsiz, vatan haini, namussuz, it diye iltifatlarla hitap ediyor.
Gazze’deki katliamdan dolayı İrlanda Başbakanı “dünya utansın” diyor. Başkaca bir şeyde yapılamıyor.
İBB’ye sokak köpeği davası açılıyor. 21 yıl iktidarda olan iktidarın bakanı Murat Kurum, Türkiye’de 31 milyon konut var. 6 milyon yapı riskli, 1.5 milyon yapı acilen KENTSEL DÖNÜŞÜME girmeli diyor.
ZAFER PARTİSİ Genel Başkanı Ümit Özdağ, “Suriyeliler, Türkiye’de Suriye hukukuna göre yargılanacak diyor.” Bütün bunlar ATATÜRK’ÜN Türkiye’sinde yaşanıyor. Tartışılıyor.
VAY TÜRKİYEM VAYY...
**
ÖZMEN’İ KUTLUYORUM…
Geçen hafta köşeme aldığım “YASAKÇI BAŞKAN, DEMOKRAT OLAMAZ” başlıklı yorumuma çok olumlu dönüşler aldım.
Olay sadece Nazilli’de değil, ülkemizin her köşesinde yaşanan olaylardan birisi. Önemli olan sivil toplum örgütlerinin olaya verdiği tepkiydi.
Nazilli Gazeteciler Cemiyeti yönetim kurulunu, NAZİLLİ belediye başkanı Ertuğrul Tetik’in gazeteciye tavrı ve kararı için, olgun bir yaklaşım sergileyerek üst düzey BASKI KURMASI doğrusu beni Nazilli’de gazetecilerin geleceği için umutlandırdı. MESLEKİ OLARAK ARKADAŞLARINDAN BÜYÜK BİR DESTEK ALDI.
Ben sadece yaşanan olaya tepki verdim, YORUM YAPTIM… Yaşanan, Başkandan beklenmeyen diktatörce bir tavırdı.
Bu bugün bir gazeteciye uygulandı. Yarın bir vatandaşa da uygulanabilir. Böyle yasaklara yargı karar verir. BU BİR YERDE BAŞKANIN YAŞADIĞI, MAALESEF Kİ ERKEN GÜÇ ZEHİRLENMESİDİR.
İşin daha da ilginç yanı Gazeteci Mustafa Çelik yaşanan olaydan 1 yıl önce, Nazilli Gazeteciler Cemiyeti üyeliğinden her ne sebeptense, istifa etmiş. Daha önce de bir mekanda gazeteci Günay kardeşimiz de tartaklanmış, kısa süreli alıkonmuştu. Aydın Gazeteciler Cemiyeti ile birlikte ortak basın açıklaması yapmışlardı. Orada da Günay kardeşimizin gazetesinin sahibi Mehmet Ali kardeşimiz cemiyet seçimlerinde Ümit Özmen’in rakibiydi. Daha sonra farklı bir zamanda kendisi istifa etmişti. BUNA RAĞMEN Nazilli Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ümit Özmen ve yönetimi,
Yaşanan olayları birçok konuda olduğu gibi ‘gazeteci Mustafa Çelik’ veya ‘gazeteci Günay Pabuşçu’ meselesi olarak bakmamış. ‘BİR MESLEK ÇALIŞANINA, YAPILAN HAREKET’ olarak kabul etmiş.
Bu çok önemli bir yaklaşımdır.
Ülkemizde, bu zihniyete ve yaklaşıma çok ihtiyaç var.
Ülkemiz, bu Sizden Bu Bizden ayrımı bugünkü sıkıntılı günlere getirdi.
10 yılı aşkın süre Nazilli Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı yaptım. Bugünkü gazeteci kardeşlerimizin yaptığı başarılı çalışmaları bizler yapamadık.
Daha 40 yaşına bile gelmeyen Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ümit Özmen ve genç çalışma arkadaşlarını bu anlayışlarından dolayı kutluyorum. Böyle, hep bir olun diyorum.
Nazilli’deki gazeteci arkadaşların, Tek yürek tek ses çalışmalarının diğer meslektaşlarına örnek olacağını düşünüyorum.
**
SPORUMUZ TEPE TAKLAK
İstikrar, istikrar... Türk sporunda aranan kan: İSTİKRAR.
Siyasetten spora, günlük başarılarla övünen bir ülke haline geldik..
Kazandığımız başarıyı bile koruyamıyoruz. Neden?
Çalışmayı sevmediğimizden. Okçumuz METE GAZOZ bile çalışarak kazandığı dünya şampiyonluğunu bir yıl koruyamadı. Bitti tükendi.
Erişilmez bir başarı kazandığını sandı. Öyle olmadığını kısa sürede gördü.
Hep kendimizi kandırıyor, kendimizi aldatıyoruz. Tokyo Olimpiyatlarında kazandığımız, ikisi altın 13 madalyayı güya PARİS olimpiyatlarında en az 5 altına çıkaracaktık.
20 madalya ile dönecektik. Yine kendimizi kandırdık. Bu kez Altın madalyasız döndük. Altına hasret kaldık. Olimpiyatlara katılan 80 ülke arasında 68’inci olabildik.
Şu Galatasaray’ın yaptıklarına bak. Geçen yıl överek aldıkları 6 sporcuyu doğru dürüst oynatamadı.
Bu sezon başında bizzat Okan Buruk, ZAHA ve Hakim Ziyec için “bu yıl gümbür gümbür geliyorlar” dedi. Onları izleyenler Futbola doyacaklar dedi.
Sonuç ortada, ikisi de iş yaramaz diye satıldılar. Hep çok biliyoruz diyenler, maalesef milletin aklıyla ALAY ediyor.
Sonunda, kendileri rezil oluyorlar. Milletin parasını iç ediyorlar. İşin, daha da derinliğini bilmiyoruz.
Ya Fenerbahçe’ye ne diyeceğiz? Morinho’yu aldılar. Türkiye ve Avrupa Şampiyonu olacaklarını sandılar.
Sonuç ortada guruplara bile kalamadılar.
Sanki futbolu sahada Morinho oynayacak. Yakında taraftarlar, Ali Koç-Morinho sahaya diye olumsuz tempo tutarlarsa şaşırmayalım.
Dilin kemiği yok, taraftar bu yapar mı yapar. Ekonomimiz gibi, Türk sporumuzda kriz yaşıyor. Yetkililer önlem almalı.
Her şeyi yeni baştan ele alalım. Bu işleri proje kapsamında yapalım. Çok çalışalım. Aklın yolu birdir. UNUTMAYALIM. Güreşi dünyaya yayan Türkler, Paris olimpiyatlarında 2 güreşçi ile temsil edildi.
Sporumuz tepe takla, aldı başını gidiyor.
**
ATATÜRK’ÜN SIĞINMACI YASASI!
Atatürk döneminde, onun sağlığında hazırladığı Sığınmacı Yasası, 21 Haziran 1934 günü resmi gazetede yayınlanmış.
Büyük devlet adamı, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa kemal Atatürk, daha o günlerden sığınmacı ve göçmenlerin ileride tehlike yaratmamasının önünü bu yasa ile kesmiş.
Atatürk döneminde çıkan sığınmacı yasasında;
“Türk soylu olmayanlar istediği yere yerleşemez”,
“Anadili Türkçe olmayanlar müstakil mahalle kuramaz”,
“İşçi ve sanatçı kümesi oluşturamaz”.
“Ecnebilerin bir belediyedeki nüfusu yüzde 10’u geçemez.”
Metinlerinin bu yasada yer aldığını görüyoruz. Atatürk’ün çıkardığı bu yasa, 26 Eylül 2006'da yürürlüğe giren İskân Kanunu ile değiştirildi ve bugünkü haline getirilmiş.
Bugün, dünyanın sığınmacı ülkesi haline geldik. Millet huzursuz.
Her geçen gün sığınmacılar, ülkenin huzursuzluk kaynağı haline geldiler.
Milletimiz ülkemizin en önemli, beka meselesi, NÜFUSU 13 MİLYONU BULAN SIĞINMACILARDIR tespitinde birleşiyor.
Ülkemizin birçok bölgesinde meydana gelen olaylar bunu doğruluyor.
Devletimizi yönetenler hızla bunları görmeli. Türkiye sığınmacı cenneti oldu.
Devletimizin üniter yapısını koruyacak “TEK VATAN TEK BAYRAK” tedbirlerini almalıyız. İnadına siyasetten vazgeçmezsek ülkemiz büyük sıkıntılar yaşar.
**
TÜRK SİYASETİ “MİTOMANİ” HASTALIĞINA YAKALANDI.
Türk siyaseti, yalan söyleme hastalığı olan MİTOMANİ hastalığına teslim oldu.
Artık siyasette doğruyu bulmak hiç mümkün olmayacak.
Mitomani yalan söylemenin alışkanlık haline gelmesi durumudur.
Psikiyatride MİTOMANİ olarak adlandırılır.
Bu hastalığın belirtisi görünenlere yakalanana da, MİTOMAN denir.
DÜNYADA EŞİ GÖRÜLMEMİŞ BİR SİYASET dönemi YAŞIYORUZ.
Gerçekten dilin kemiği yok diyen boşuna söylememiş.
Yalana o kadar teslim olmuşuz ki, doğrudan zevk alamaz hale geldik.
Siyasette, bu nedenle bilgi kirliliği yaşanıyor. Her geçen günde kendini yalana kaptıranlar, dalga dalga çoğalıyor.
Geçenlerde Ahmet Davutoğlu’nun partisi ile birlikte AK Parti’ye katılacağı açıklandı. 24 saat geçmeden yalanın içi fantezilerle dolduruldu.
Mitoman’lar 7/24 çalışsa da, Ahmet Davutoğlu, yalanın yayılmasına fırsat vermedi. Yaptığı açıklama ile haberi yalanladı.
“Biz indiğimiz trene bir daha binmeyiz” dedi. İşi bitirdi.
Operasyon şampiyonu, İçişleri Bakanı sayın Ali Yerlikaya; “Yaptığımız operasyonlarla 550 terör örgütünü imha ettik” dedi.
Eğer 550 terör örgütü üyesi varsa bunlar bugüne kadar nasıl geldi. Buda daha önce söylenen yalanları çürütmüyor mu?
Yine CHP’liler son yapılan anketlerde oy oranlarının yüzde 40’a yaklaştığını açıkladılar. Buda kuyruklu yalanın daniskasıydı
Anketi yapan firma CHP’yi, bu yalanından dolayı hakkında dava açmış.
Ahlakın kaybolduğu yerde her şey zaviye kaybediyor. Yalan güven kaybı yaratıyor.
Gelecekte zor günler bizi bekliyor. “YALANCININ MUMU YATSIYA KADAR YANAR” sözü hep aklımızda olmalı.
Siyaset, ahlak çizgisinden uzaklaşmamalı.
ALGI YARATMAK İÇİN YAPILAN YALANLAR, GÜVEN KAYBI YARATIYOR UNUTMAYALIM.
NOT; Sayın okurlarım hoşgörünüze sığınarak, birkaç hafta uzak tatile çıkacağım için yazamayacağım. Gelince kaldığımız yerden devam edeceğiz.