Huzur ve rafahın güvenli adası Türk devletinin bu hususiyetlerinin bertaraf edilmesi için her yönden saldırılar devam etmektedir.
Bu hücumlar kâh güzel Türkçemize…
Kâh kültürümüze…
Kâh doğrudan devletimize…
Ama neticede dört koldan yapılan bu saldırıların temel amacı şudur: Türk devletini parçalayıp yok etmek.
Bu mümkün değilse kımıldayamayacak hale getirmek.
Bunun için her türlü faaliyet mübah kabul edilmektedir.
Yapılan bütün hücumlar, harici ve dâhili bedbahtlar marifetiyle hayata geçmektedir.
Doğrudan ve dolaylı yıkma, yıpratma faaliyetine numune teşkil edebilecek iki hadise önem arz etmektedir.
Bir: CIA’nın Türkiye şefi Graham Fuller, ABD’de yayımlanan “The National Interest” adlı derginin Sonbahar 2000 tarihli son sayısında doğrudan Türk devletinin nasıl yıkılacağını, nasıl yok edileceğini açık ve seçik yazmıştır. Bu düşünce onun fikri değil tabiî ki. Vahşi Kapitalizm’in son temsilcisi emperyalist ABD’nin devlet politikasıdır. Bakmayın siz, malum yazarın bazı kelimeler etrafından raks ettiğine. Maksat, FETÖ gibi yapılanmalarla çok yönlü bir yıpratma ve yorma hareketiyle Türk devletini kıpırdayamaz hale getirmek. Bunun için bahsedilen amaca kim hizmet edecekse; hangi tarafta durduğunun bir önemi yok. İslamcı, Kürtçü, ırkçı, solcu, Kemalist, Atatürkçü tarikatçı vb… Kim vahşi emperyalist emellere hizmet edecekse onunla kolkola yürümek temel stratejik hedeftir.
Bay Fuller şöyle diyor:
“Türkiye, Balkanlar, Ortadoğu ve Müslüman dünyasında en başarılı ülkelerden birisi olmasına rağmen, hala Avrupa Birliği’ne tam üyelik kıstaslarını yerine getirmekte ciddi problemlerle karşı karşıyadır.
Devletin merkeziyetçiliği 19. ve 20. yüzyılın büyük bölümünde ulusu oluşturmanın temel unsuruydu, ancak bugün dünya çapında farklı algılanmaktadır. Bu değişim, hem liberal düşüncenin süregiden evrimini, hem de 20. yüzyılda gerek faşist, gerekse komünist devletlerdeki gücün büyük çapta merkezileşmesinden çıkarılan derslere dayanmaktadır. Çıkarılan ders devletin halkı ezmemesi ve kutsal bir hale gelmemesidir. Devlet halka hizmet etmeli, aksi olmamalı. Halk grupların çoğulculuğundan oluşur.
Devlet, Rousseacu ve Marksist anlayıştaki gibi tek yapılı bir sistemi oluşturmaz, ayrıca kurumlardan ve sivil toplumun kültüründen ayrı bağımsız bir varlığı da olamaz.
Bunların ışığında, Türkiye Anayasası’nın ilk cümlesi olan “Türk devleti ebedidir” sözü Orwell dilini anımsatan daha eski bir dönemi çağrıştırmaktadır. Aslında Türk devleti de ebedi olmayacaktır.” (Nakleden: Nedim Şener, Hürriyet,07.08.2024).
İki: Türk Edebiyatı yerine “Türkçe Edebiyat’ dayatması yapan bir kısım Türk düşmanları da; Türk devletine saldırıya geçenlerin dolaylı askerleridir. (24 Temmuz 2023 tarihinde de gündeme taşımıştık: https://www.sesgazetesi.com.tr/bazi-yayinevleri-neden-turkce-edebiyat-israrini-surduruyor-15815141).
Şahsiyet yoksunu bir kısım şarlatanlar Türklüğünden utandıkları için - muhtemelen kuzu postuna bürünmüş ayılardır (Hayvanlardan özür diliyorum. Teşbihte hata olmaz)- Türk edebiyatı diyemiyorlar.
Ruhları satılmış bazı asalaklar böyle yaparak Türk kültürüne fransız kalıyorlar.
Aynı Türk düşmanı fason şahıs veya tüzel kişiliğe sahip guruplar…
Tolstoy’a Rusça edebiyat…
Stendhal’a Fransızca edebiyat diyebiliyorlar mı?
Diyemezler.
Yemezler.
Ağababaları kulaklarından çekip lağım çukuruna atıverir.
Bu tarz fikre sahip bazı yayınevleri…
Hem Türk Edebiyatı’ndan para kazanıyorlar…
Hem de Türk Edebiyatı diyemiyorlar.
Bu hal, olsa olsa -hafif tabirle- hastalık emareleri gösteren akıl tutulmasıdır.
Hastalıklı ve aşağılık tutum sergilemelerini nereden anlıyoruz?
Bu düşünce yapısına sahip bazı yayın evleri sosyal medyada yaptıkları paylaşımlardan…
Fransız edebiyatı…
Rus edebiyatı…
İtalyan edebiyatı…
İngiliz edebiyatı…
İfadelerini kullanmalarından…
Bu tür yayınevlerinin yaptığı çifte standarttır.
Ve meselenin özünde Türk düşmanlığı yatmaktadır.
***
Bu iki farklı durum bize Türk devletine dört koldan şiddetli bir şekilde nasıl saldırıldığına işaret etmektedir.
Milliyetçi muhafazakâr kesim başını kuma gömeceğine bu hücumlara nitelikli bir şekilde cevap vermesi gerekmez mi?
Bu, mesuliyetleri icabıdır.
Sorumluluktan kaçamazlar.
Yoksa kendiniz de: “Ne olacak yani” diyen sözde milliyetçi muhafazakâr topluluklar kervanına katılırsınız.
O vakit “Türk Devletini” arar duruma gelirsiniz.
Tabii, yerinde bulabilirsek..!
Vesselâm.