Hikaye odur ki Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Selim, şehzadeliği döneminde tanıştığı Yasef Nassi isimli bir yahudiyle çok sıkı dost olmuştur. Şaraba düşkünlüğü ile bilinen şehzade Selim, sarışın olması hasebiyle Sarı Selim diye anılırken namının yanına birde Sarhoş Selim’in eklenmesine sebep olacak kadar içkiye düşkündü. Aynı şekilde şarabı seven Yasef Nassi ile aralarında geçen muhabbetlerde Yasef, Selime’e dünyanın en iyi şaraplarının Kıbrıs’ta olduğunu söyleyerek sürekli Kıbrıs’ı överek padişah olduğunda orayı alması için telkinlerde bulunuyordu. Yine şarabın su gibi aktığı bir sohbette Selim, padişah olduğunda Kıbrıs’ı fethedeceğine ve Yasef’i oraya kral yapacağına dair söz verdi. Gerçekten Selim padişah olduktan sonra Kıbrıs’ı fethederek Türk toprağı yaptı. Ama Yasef hiç bir zaman kral olamadı. Hatta Yasef’in, Kıbrıs’ın fethinden sonra padişaha sözünü hatırlattığı, ama bunu duyan Sarı Selim’in “ben orayı kan dökerek aldım, Kıbrıs’ı hiç kimseye vermem.” diyerek Yasef’i terslediği anlatılır. Kıbrıs konum olarak stratejik bir noktada bulunmakta. Bugün ülkemiz tarafından baktığınızda genellikle kumar ve eğlence merkezi olarak görülmekte. Bu algı birçok başka nedenin üzerini örtmüş görünse de aslında stratejik konumu en önemli sebeplerinden birisi budur. 1. Ve 2. Dünya Savaşlarının ardından yeniden şekillenen dünyada yeni kıta Amerika merkezli bir sistem oluşturuldu. Dünyanın süper gücü gazlamasıyla başta Dünya Ticaret Merkezi olmak üzere pek çok önemli nokta Amerika merkezli hale geldi. Dünya ticaretinin merkezi konumuna gelmek için sadece üretimin ve paranın korunacağı yerin merkezi olmak yetmiyor, paranın olduğu yerde olmazsa olmaz olan kumar ve eğlencenin de merkezi olmayı gerektiriyor. Bu sebeple Amerika’da Nevada eyaleti Mojave çölünün ortasına Las Vegas diye bir kumar ve eğlence şehri kuruldu. Ticaretten toplanan paranın hatrı sayılır kısmı yine aynı merkezde kaldı.
Daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi, İpekyolu üzerinden alınan ticaret rotası Yeni Dünya Ülkesi diye kurulan tek merkeze yerleştirildikten sonra 100 yılını bile tamamlayamadan tekrar eski rotasına kaydırılıyor. 11 Eylül ile başlayan süreç pandamı ile artık Yeni Dünya Düzeni ismiyle vücut buluyor. Dünya ticareti tek merkezden çıkıp başlangıç ve bitiş rotası olan bir güzergaha kayıyor. İşte bu güzergahın tam ortasında Kıbrıs ismini bir ada ve o adanın içinde “MARAŞ” isimli bir şehir var. Gerçek şu ki pek çok şehir efsanesine konu olan Maraş, Kıbrıs Harekatında Türkiye tarafından ele geçirilmesinin ardından Askeri Yasak Bölge ilan edildi ve bu şehre giriş çıkışlar yasaklandı. 2020 yılına kadar bu şehir gizemleriyle beraber uykudaydı. 2020’de patlak veren pandemi(?) ile beraber en yüksek makamların dilinden düşmeyen Yeni Dünya Düzeni sloganlarının arasında sessiz sedasız bir şekilde bu gizemli şehrin çok ufak bir kısmı halka açıldı. Maraş, Las Vegas’tan önce Beyrut ve Monte Carlo ile beraber Dünya Ticaret Rotası üzerindeki en önemli kumar ve eğlence merkezlerinden biriydi. Las Vegas’tan sonra Lübnan ve Kıbrıs’ın savaş ve kaos ile yerle bir olmasıyla yalnızca Monte Carlo Avrupa’da olması avantajıyla sönükte olsa kumar merkezi olarak kaldı. Şimdi birilerinin bize sormadan yeniden dizayn ettiği Dünya’mızda ellerinden alınan kumar ve eğlence hakimiyeti tekrar Beyrut ve Maraş’a iade edilmeye çalışılıyor. Bu kadar taşın yerli yerine oturması da konuşulduğunda komplo teorisi gibi görünen kirli oyunun aslında yavaş yavaş ve itina ile işleyen bir kirli planın kanıtı gibi duruyor. Sonuç olarak çok yakın zamanda Yunanistan’dan Türkiye’ye geçirilecek topraklara, Maraş’ın ve Beyrut’un yeniden cazibe merkezi haline geleceğine tanık olacağız. Birilerinin dünya hakimiyetini ellerinde tutmak için bizlerin hayatıyla nasıl oynadığının farkına bile varmadan uyumaya devam edecek, o kirli ellerin gizli köleleri olduğumuzdan bi haber yaşadığımızı zannederek bu dünyadan göçüp gideceğiz. Tarih boyunca başına yeni yakıştırması yaparak eski planlarını uygulayan gizli oluşumlar için, bizim bu oyundaki tek vazifemiz zamanı geldiğinde “PADİŞAHIM ÇOK YAŞA” diyerek alkış tutup, zamanı geldiğinde de o padişahlar için ölmekten öte değil.