Ben eskiyle yaşamayı seven bir adamım. Gelecekle ilgili öngörülerimde bu denli başarılı olmamın ana sebebinin de bu olduğunu düşünüyorum. Tarih tekerrürden ibarettir sözüne her zaman itibar etmiş, geçerliliğini ispatladığına gönülden inanmış bir adamım.
Eskiye merakım, eskiyle ilgili edinebildiğim her bilgiyi bugünle karşılaştırıp analiz ettiğimde vardığım sonuçların sürekli örtüşmesiyle ilintilidir. Tabi bu huyum çevremde eski kafalı, bağnaz, bir adam imajı çizmeme de sebep oluyor çoğu zaman. İşte insanlar bu denli eski kafalı bir adamın, bugüne ve yarına nasıl bu kadar kolay adapte olduğunu anlayamıyorlar. Kendimle ilgili en beğendiğim yönlerden biridir bu aslında. Kolay anlaşılamamak, baktığında dümdüz bir adam gibi görünüp, işin sonunda kimsenin beklemeyeceği adımlar atıp bu adımları da en ince ayrıntısına kadar detaylandırıp sebep ve sonuç ilişkisini tek tek ortaya koyabilmek benim için önemli bir meziyet. İleri derecede megalomanyaklığa doğru giden yazının ana konusu kendimi övmek değil tabi ki. Zaten yazıyı buraya kadar okuyanlar şimdiden ne diyor bu adam demeye başlamıştır. İşte benim hoşuma giden de bunu dedirtebilmek. Bunu demeyip hala beni anlamaya çalışan, belki de anlayanlar ise en korktuğum insan tipi. Eğer ortada karşılıklı olarak en az iki kişinin uğraş verdiği bir yarış varsa, o yarışı kazanması en muhtemel kişi rakibini en iyi analiz eden taraf olacaktır. Beni de ne kadar analiz edemezlerse ben o kadar başarılı olurum. Şu an her hangi bir yarışın içinde değilim. Olduğumda kimle uğraştığınızı şimdiden bilin (aslında bilemeyin) diye bunları yazıyorum. Kendimle ilgili söyleyeceklerim bu kadar.
Şimdi gelelim asıl meseleye. İnleyen nağmeler çok eski bir şarkıdır. Hayatında istediği başarıyı yakalayamamış, tuttuğu herşey elinde kalmış, kendine ve çevresine mutluluk vermeyiş becerememiş bir adamın mutlu olmakla ilgili beklentilerini anlattığı bir rüyadan ibaret. Bu rüyada aradığı cenneti tarif eden adam, bu rüyayı görmesine sebep olarak ise inleyen bir nağmeden aldığı feyzi yansıtır. İnleyen nağmeden kasıt ona bu rüyayı kurduran bir şarkının notaları olsa gerek. Bu inleme hüzünden mi yoksa neşeden mi geliyor o konuda pek sır vermemiş şarkının güftekarı. Neşenin de hüznün de kaynağı duygu olduğuna göre duyguya vuran her nağme bir inlemenin de kaynağı oluyor. İşte eski bir şarkıyı dinlerken insanın içine dolan maziye özlemin ana kaynağı da bu nağmelerin inlemesinden geliyor. Şimdi topyekun bizi inleten nağmeleri dinlemekteyiz. Kişisel duyguların toplumsal naralara dönüşmeye başladığını görmekteyiz gün be gün. Bugün bizi inleten nağmelerin notalarını kendi ellerimizle yazdığımızı ise çoktan unuttuk. Geçmiş ile hesaplaşmayı, geçmişin şifreleriyle bugünü analiz etmeyi hep göz ardı ettiğimiz için yine biz masumuz kendi aklımızda. Bugünü ve yarını oluşturan yapının bir parçası olduğumuzu, bu yapıda bizimde mesuliyetimizin olduğunu hiç ama hiç kabullenmiyoruz. Bugünün dertlerinden sorumluyuz, hem de dün yaptığımız yanlışlardan dolayı. Belki bir gün benim gibi geçmişle bağ kurarak yarını yazmayı öğrenenler çoğalır. İşte bugün herkesin umutsuzca aradığı o aydınlık yarınlar için inanç doğar içimizde. İnleyen her nağmeyi kedere değil, şarkının yazarı gibi bir bilinmeze bağlarız. Böylece gelecekte dinlediğimiz her nağme, kaynağı neşeden de olsa kederden de, bize hasretle andığımız geçmişin, umutla bakacağımız yarınlarını müjdeler.