Kaybolan yıllar
Hüseyin Barış Özsoy
Birbir tükeniyor takvim sayfaları. Koparıp attığımız her sayfa ömürden gidiyor. Geriye baktığımızda elimizde kalan ne?Bugün oturduğumuz koltukların sıcaklığıyla geçmişe anlam yüklemek kolay. İçteki niyete göre nereye çekersen gider. Aynı don lastiği gibi. Bataklığın içine düşmüş bir şehir mi burası? Yoksa bu şehri bataklığa sürüklemeye çalışanların elinde oyuncak mı? Yıllarla beraber bizden alıp götürülen tüm değerlerimizi, bize karşı koz olarak kullanarak, duygulara dokunarak kendi duygusuzluklarını örtüyorlar. Bu sebeple dillerine kolay geliyor gözümüzün içine baka baka söyledikleri yalanlar.Biz kaybettiklerimizin yeri dolmadı diye ağlarken, onlar kendi altın çağlarını bize yaşatıyor gibi pazarlıyorlar bize. Çünkü her seçim öncesi gibi vatandaş olarak kıymetli sayıldığımız son 3 ay. Sonra yine cukka, yine üç maymun. Bizim manevi kıymet biçemediğimiz değerlere onlar nakit kıymet biçerek yiyecekler.Bizim kaybettiklerimiz umurlarında bile değil. Eğer öyle olmasaydı sporda altın çağ yaşıyoruz diyecek bir dile sahip olamazlardı. Kendilerini bizden akıllı zannederek bizi aptal yerine koymalarına artık izin vermememiz gerekirken bir daha aynı tuzağa düşecek miyiz?Bir yılı daha geride bırakmıyoruz sadece. Bu yıl içinde tarihe gömdüğümüz çok şey var. Ama hiç birinin yerine yenisini koymayan aynı yüzler, yeniden ve sanki ilk defa geliyorlarmış gibi gelecekler kapınıza ve sizden sanki daha önce imkanları yokmuş gibi yeniden oy isteyecekler. Bu kez farklı olan ne diye sorsanız kırk bahane uyduracaklar. Ama farklı olan hiçbir şey yok. Biz onların umurunda değiliz. Onlar şu an 3 ay sonra kendi gemilerinin bizim sularımızda gezmesini garantiye almaktan başka hiç bir şey düşünmüyorlar.Aynı çürümüş yüzler, aynı yalanlarla çalacaklar kapımızı. Bizim kapımız kilit tutmadığı sürece seneye 2024’te kaybettiğimiz ve yerine koyamadığımız değerlere ağlayan yeni bir yazı yazmaktan başka bir seçeneğimiz olmayacak.
Yorumlar