20 yıl sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2. kez Nazilli’ye geldi. Nazilli, cumartesi günü tarihi günlerinden birini yaşadı.  Nazilli Belediye Başkanı Kürşat Engin Özcan’ın AK Parti’ye geçişini Sayın Erdoğan, değerlendirmesinde, “En ihtiyacımız olduğu günde.. Partimize güç verdin” demiş, Mecliste, AK Parti rozetini takmıştı.  Sayın Cumhurbaşkanı, bu duygularla geldiği Nazilli ziyaretinden de çok mutlu ayrıldı. Karşısında çoşkulu kalabalık buldu. 5 derece soğuğa rağmen, iki saatlik gecikmeye karşın, Nazillililer meydandan ayrılmadı. O’nu beklediler. Belediye meydanında ciddi bir kalabalık vardı. AK Parti Nazilli ilçe başkanı Mustafa Abak ve ekibi sınıfı geçti. Cumhurbaşkanı kendilerini kutladı. AK Parti’de üç dönem Kuyucak’ta, 2 dönem de Nazilli’de olmak üzere 5 dönem ilçe başkanlığı yapan Sayın MUSTAFA ABAK milletvekili olma yolunda kapıyı iyice araladı diyebilirim.  Belediye Başkanı da Cumhurbaşkanı nezdinde güven ve sevgisini tazeledi. Nazilli için iyi yatırımlara imza atmalı. Bunu korumakta kendisine düşüyor. Kürsüde, Sayın Cumhurbaşkanının konuşma anında Aydın ve Nazilli’de yanına.. Milletvekili Bekir Kuvvet Erim’i almayıp, Sökeli AK Parti milletvekili Metin Yavuz’u alması diğer 3 milletvekillerini geri plana almış anlamı taşıdı. Dün Nazilli’de her şey güzeldi. Kötü olan milleti geren slogan ve pankartlardı.  Sağlıklı demokrasi için, ülke huzuru için bütün partilerin milleti geren pankartlar astırmamalı. Milletin gerilmeye değil, karşılıklı sevgiye saygıya ihtiyacı olduğunu bilinci ile siyaset yapmalı. Kin öfke ve nefret geride kalmalı. ** MASADA AKŞENER SIKINTISI MI? “ÇATAL KAZIK YERE BATMAZ” sözünü hepimiz biliriz.  Cumhurbaşkanlığı sistemini savunanlar, koalisyonlarla hükümet sisteminin zor işlediğinden şikâyet edenlerdi. İşler koalisyonlarda ağır aksak yürürdü. O nedenle 6’lı masa kurulurken millet hep ÇATAL KAZIĞI düşündü ve “Bu iş gitmez” dedi.  6 parti olmaza direndi “başaracağız” dedi parlamenter sisteme dönüş için millete umut oldu.  İki yıla yakın bir zamandır. Oturdular kalktılar, yediler içtiler bugünlere geldiler. Şimdi, adeta 6’lı masada dananın kuyruğunun kopacağı günleri yaşıyoruz.  İYİ Parti’de özellikle Genel Başkan Meral Akşener… bir yıldır, kazanacak aday diyor, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nu tarif ve telaffuz ediyor..  CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise bu çıkıştan hoşnut olmadı.  İçgüdüsünde aday olmak yatıyordu. Adı geçen CHP’li iki belediye başkanının yolunu kapadı. “Görevlerine devam edecekler” dedi.  Millet İttifakı 13 Şubat’ta Saadet Partisi Lideri Temel Karamollaoğlu’nun konuğu olacak. Liderler 13 Şubat’ta adayını açıklayacak açıklaması yaptılar. Kılıçdaroğlu, “BEN KEMAL GELİYORUM” dedi. Edindiğimiz bilgilere göre Meral Akşener dışında 4 lider CHP genel başkanının bu sözünü aday açıklaması kabul etti ve destek verdi. Milet İttifakı’nda bıkkınlık veren bu bekleyiş, patlama noktasına geldi. Herkes ÇATAL KAZIK sözünü hatırladı.  Gazeteci İsmail Saymaz’ın net olarak.. CHP’den ikinci aday çıkmaz açıklaması bu bekleyişin tansiyonunu yükseltti. Millet İttifakı yol ayrımına mı geldi?  Şimdi gözler 13 Şubat’ta 6’lı masaya çevrildi. Meral Akşener, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabul etmezse ne olacak?  Masa çatlayacak mı? Akşener masayı bozan lider olmayı göze alacak mı?  Görünen ya Kılıçdaroğlu aday olacak ya da yolun sonumu görünecek. Bekleyip göreceğiz…  ** FAİLİ MEÇHULLER MİLLETİMİZİ YARALIYOR! Siyaset ne zaman tıkansa maalesef ki suikastlar, faili meçhul cinayetler ortaya çıkmaya başlıyor. Yasa dışı güçler, huzur bozucular böyle havaları seviyor. KURDUN PUSLU HAVAYI SEVDİĞİ gibi. Son olarak Sinan Ateş cinayeti de bunun bir örneği.  Bu cinayetle bir ailenin değil, milletimizin canı yandı.  Lider, önder bir kişi olan Sinan Ateş kahpece bir suikast sonunda hayattan koparıldı. Yıllar önce, ülkemiz böyle bir kargaşa ortamını yine yaşamıştı. 1993 yılı başlarında Uğur Mumcu zamanın Cumhurbaşkanı Turgut Özal’dan çok önemli bir konuyu konuşmak için randevu alır. Konunun önemini anlayan Cumhurbaşkanı, görüşme anında yanına en güvendiği insan, rahmetli Adnan Kahveci ile Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’i de çağırır. Neler konuştuklarını. Kimse bilmiyor. ** BU CANLAR BİZİM CANLARIMIZ! 4 gün sonra 24 Ocak 1993’te Uğur Mumcu.. Arabasına konan bomba ile katledildi. Bu olaydan 12 gün sonra, 5 Şubat 1993 tarihinde, Adnan Kahveci bir trafik kazasında öldü. Aradan 15 gün geçmişti ki Eşref Bitlis, şüpheli bir uçak kazasında öldü.  17 Nisan 1993 tarihinde Cumhurbaşkanımız Turgut Özal da ani bir şekilde geçirdiği kalp krizinden hayatını kaybetti. Aradan bir buçuk ay geçmişti, PKK tarihinin en büyük katliamını yaptı. Sevkiyat anında silahsız 33 askerimizi şehit etti. Bunlar talihsiz bir tesadüf müdür?  Yoksa planlı katliamlar mıdır?  Suikastlar mıdır? Hala ortaya çıkmadı… Bu yaşananlar çağdaş, yüce Türk milletine, ülkemize yakışan bir durum değildir. Liderler Milleti ayrıştırmamalı, siyaseti mecrasında yapmalı. Üzüm üzüme baka baka karardığı atasözünü unutmayalım. Cumhuriyet tarihimizin, hiçbir döneminde milletimiz bugünkü kadar ayrıştırılmadı. Ayrışmadı… ** JANDARMA, KÖYLÜNÜN DEVLET BABASIDIR! Nazilli’nin hemen bitişiğinde 5 kilometre mesafede İsabeyli Mahallesi’nde yaşanan bir olayı içime sindiremiyorum.  Olay, 10 gün kadar önce Nazilli’nin İsabeyli kasabasında gece yarısı yaşanır. Gece yarısı içen, sözde keyif yapan bir grup, içkinin etkisiyle silahla zevkine ateş ederler. Kör kurşunların 7’si karşı evin giriş kapısına ve kapıya yakın duvarlarına isabet eder.  Büyük rahatsızlık yaratan bu olay sonrası çevreden insanlar ve ev sahibi şikâyetçi olur.  Saatin geç olması ve o anda kapının açılmaması evden herhangi bir kişinin kör kurşunlara hedef olmaması bir şanstır, mucizedir.  Olay mahalline gelen jandarma ekipleri olayı önemsiz görürcesine görev yapar. Ev sahibine “şikâyetçi değilsin demi” der, rapor tutar gider. Olay çevreden diğer şikâyetçiler üzerine tekrar gelen jandarmanın başka bir olay yeri inceleme ekibi.  6-7 kurşunu duvarlardan ve kapıdan çıkarıp şikâyetçi olan ev sahibinin de geniş çaplı ifadesini alır.  Bu olayı yaşayanların, halk arasında “arkasında siyasi güç var” dedikoduları da yaygın olarak konuşulur. Jandarmanın iki soruşturması çok ilginç ve birbirinden farklıdır. Toplumu rahatsız kılan insan hayatını tehlikeye atan bir olay yaşanmıştır. Suç işlenmiştir.  Her şeyden önce bu bir amme davasıdır. Bu olay da kurşunlara hedef olan evin sahibine şikâyetçi misin diye sorulur mu?  Ortada yasa çiğnenmiş, suç işlenmiştir. Bu soru ile adeta suç işleyenler korunmak mı istenmiştir? Bir başka jandarma ekibi de taşıdığı sorumluluk duygusu içinde, görev ciddiyetiyle araştırmasını yapar. İnce teferruatına kadar raporunu tutar. Şimdi vatandaşlar Jandarmanın, failleri belli olan bu kişilerle ilgili nasıl bir işlem yapacağını bekliyor.  KİMSENİN DEVLETİ ZAAFA DÜŞÜRMEYE HAKKI YOKTUR. SUÇLULAR ELBETTE TESBİT EDİLİP YARGILANMALIDIR.