Yıllarca, severek ayrılanların şarkısı olarak dillerde olan bir Muhayyerkürdi bir eserle efkarlandık.
Sözleriyle iki aşığın ayrılığını hatırlatan "Veda Busesi" şarkısı aslında bir sevgiliye değil kaybedilen bir evlada yazılmıştır. Güftenin ve bestenin kendine has büyüsüyle fark edilmeyen o muhteşem sözler aslında acılı bir babanın kendine sitemidir.
Şair Orhan Seyfi Orhon'un 10 yaşındaki kızı ağır hastadır. Ve son anlarında “alevler içinde” babasının kucağındadır. Ölümünden hemen önce babasından “gidişine ağlamamasını” istemiş hatta bu konuda söz almıştır. Ama ellerinde can veren yavrusuna dayanamayan baba yüreği, kızına verdiği sözü tutamaz ve “bir alev halinde “akan gözyaşlarına engel olamaz ve kendisine sitemini de mısralara döker.
*
Düğünlerde ağıt ağır başlayıp ritim hızlandıkça sahnedekilerin göbek attığı "Hey On beşli" ağıtına ne demeli?
Tokat'tan Çanakkale'ye gidenler için duyulan acı ve özlemi anlatıyor. Hikâyeye göre cepheye giden Tokatlı Halil'in annesi, Rum çeteciler tarafından öldürüldü. Kaçırılan sözlüsü, bir süre sonra serbest bırakılsa da Halil'e kavuşamadı. Ağıt, Halil ve Hediye'nin karşılıklı konuşmasından oluşuyor.
Hüznü anlatmak için var olmuştur bu türkü, kıvırtmak için değil.
*
Şimdi de gelelim o bizi bitiren türküye.

Bu türküyü bilmeyeniniz yoktur. “Zeytinyağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman” diye başlar, “Senin gibi cahile, ben efendim diyemem aman” diye de devam eder. Rivayet o ki, türkü Bursa yöresine ait. 2 Kasım 1954’te İhsan Kaplayan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiş. Ama sanıldığının aksine sıradan bir türkü değil. Siyasi ve ekonomik nedenleri olan tarihi bir hikayesi var.
MARSHALL PLANI’NIN UZANTISI
2’nci Dünya Savaşı sonrası Amerika bir yardım paketi hazırlar. Adı da Marshall Planı’dır. 1947’de önerilir, 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe girer. Türkiye ile birlikte 16 ülke yararlanır. ABD çok eski yıllardan beri dünyanın en büyük mısır üreticisidir. Haliyle ülkede birikmiş olan mısırı eritmenin yolu da bunu diğer ülkelere satmaktan geçecektir. Amerika elindeki mısır dağını eritmek için Marshall Planı’ndan faydalanmak isteyen ülkelere mısırözü yağı alma ön koşulu koyar. Türkiye de buna karşılık ilk margarin fabrikasını kurar. Sırf bu yüzden birçok zeytin ağacı yerinden sökülür. Elde kalan zeytinlerden elde edilen yağ da ABD’ye satılır ve mısırözü yağı olarak bize geri döner. MARGARİN SATABİLMEK İÇİN

Ve mısırözü yağına teşvik etmek amacıyla ısınan zeytinyağının kanser yaptığı bilgisi kamuoyuna pompalanır. Oysa zeytinyağı en zor yanan sıvı yağlardan biridir. Sonuç olarak Türk insanı bu tarz haberlerle zeytinyağından uzaklaştırılıp margarine alıştırılır. Bu da yetmez, zeytinyağı hakkında olumsuz imaj oluşturmak için bir de türkü siparişi verilir. Bir anda döneminin en popüler türküsü haline gelir. Yetmez, türkünün devamında olduğu gibi basma fistan giyen kadınlar da zamanla sentetik kıyafetlerle tanışır.
*
Bizim toplum olarak başlıca sorunlarımız var.
Bizler irdeleme ve hakkını arama kültürüyle yetişmedik.
Bizler dinimizi bile birilerinin istediği şekilde yaşamaya mahkûm bırakılmışız yıllarca.
Araştırmana gerek yok. Onu sonra yaparsın demişler. Sen sadece inan. O sana yeter demişler. Ezberle içli oku kâfi demişler.
Türkülerin ritmi düşükse dinle hüzünlen demişler. Ritim arttı mı göbek at demişler.
Neden bunu dinliyorum, neden göbek atıyorum, neden zeytinyağlı yemiyorum diye SORMA! demişler.
Hala sormuyoruz.
Hala göbek atıyoruz.
Maalesef.
Sağlıcakla...