"Sabır ve zaman, şiddet ve öfkenin yapabileceğinden çok daha fazla iş başarır."
La Fontaine Toprağın özlemle yağmur tanelerini kucakladığı, mis kokan bir ege sabahından herkese merhaba! Öncelikle özgür basın emekçisi olan arkadaşlarımın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nü tebrik ederim. Aydın Gazeteciler Cemiyeti, Aydın Büyükşehir Gazeteciler Cemiyeti ve Nazilli Gazeteciler Cemiyeti 10 Ocak'taki etkinliklerde, tüm basın emekçilerini kanatlarının altına alıp birliğin bütünlüğün ve emekçi hakları için tek yürek olunması gerektiğini Aydın kamuoyuna hissettirmişlerdir. Zaten herhangi bir gazeteci arkadaşımıza en küçük bir haksızlık, hakaret ve fiili bir eylem yapıldığında tüm gazeteci arkadaşlarımızın tek vücut olarak hareket etmesi de cemiyet bilincinin Aydın'da geliştiğinin bir göstergesi değil midir? Üç cemiyetin de mensubu olmaktan onur duyuyorum.
Ferdi Uzun, Cem Ulucan ve Ümit Özmen Başkanlarımıza her geçen gün topluma gazetecilik bilincini daha iyi hissettirdikleri için teşekkürü bir borç biliyorum. * Son günlerde sosyal medya videolarını sıklıkla takip ediyorum.
Bir yanda ülkenin en büyük sorunu hayat pahalılığı gibi görünüyor ancak göz ardı edilen yada üstüne eğilmediğimiz başka bir sorun var.
Devlet yetkililerine saygı.
Özellikle doktor, öğretmen ve güvenlik güçlerine vatandaşlarımız tarafından yeterince saygı gösterilmediği gibi zaman zaman terbiye sınırlarının altında aksiyonlar gözlemliyoruz. Hele hele canlarımızı emanet ettiğimiz doktorlara yapılan saygısız davranışlara şahit oldukça çıldırıyoruz toplum olarak. Yazık değil mi bizim bir salise daha fazla nefes almamız için çırpınan tüm sağlık çalışanlarına.
Özellikle pandemi sürecinde sadece ellerini değil başlarını taşın altına koyma onuruna erişen o hekimlerimize. O insanlar yıllarını, ömürlerini, dirseklerini çürütüyor bir cana nefes olabilmek için. Ona reva görülen saygısızlık, kötü bir söz, hatta bir yumruk mu?
Ayıptır, yazıktır, vicdansızlıktır arkadaş! Ya öğretmenlere yapılanlar.
Haberlerde görüp kahroluyoruz çoğu zaman.
Utanç duyuyorum bir velinin hesap sorar gibi öğretmenin karşısında saygısızca konuşmasından.
Öyle miydi önceden.
Saygı vardı, sevgi vardı, vicdan vardı.
Maalesef kalmadı... Gelelim benim son günlerde sosyal medyada sıklıkla şahit olduğum meseleye,
Genellikle büyükşehirlerde yapılan trafik kontrollerinde alkollü sürücülerin trafik polislerine yaşattığı zorluklar.
Bazen komik görüntülere sahne olsa da devletin polisinin sabrına hayran kalmamak elde değil. Yetkisi dışına çıkamayan trafik memurları adeta haşarı bir çocukla mücadele eder gidi mücadele etmeye çalışıyor alkollü sürücülerle.
Bağıranı mı ararsın, telefona sarılana mı? Hem kendi canını hem de toplumun canını hiçe sayarak trafiğe çıkan bu şahıslar, adeta caka satıp mektup okutturmaya çalışıyor memurlara.
Yazık değil mi o trafik polislerine! Yok efendim bronşitim var üfleyemiyorum.
Yok efendim ben bunun nasıl üflendiğini bilmiyorum. İlk defa başıma geliyor çünkü.
Yok efendim sen benim kim olduğumu biliyor musun?
Yok efendim ben bi telefon görüşmesi yapayım sonra üflerim.
Yok efendim evim hemen şuradaydı hemen metre ya gittim ya gitmedim yakaladınız.
Yok efendim benden önceki araca geç dediniz beni niye durdurdunuz?
Yok efendim, yok efendim, yok efendim.
En bilindik olanı şu,
Ne çekiyorsun kardeşim? Gazeteci misin sen? Kimliğini göster.
Adamın dili dönmüyor alkolden,
Promil tavan yapmış,
Gazeteciye polisin yanında kimlik soruyor.
Ya sabır! * Arkadaş!
Kanunların işlediği gelişmiş ülkelerde bırakın polisle konuşup ona tehditler savurmayı, polis size ben size izin vermedikçe olduğunuz yerden kımıldamayın dediği anda yapacağınız en küçük bir hamlede direk emre ve devlete itaatsizlikten işlem görüp hapse girersiniz. Hele hele ABD'de bu ikazın ardından bir adım bile atsanız polisin sizi vurma yetkisi bile var.
Toplum düzeninin korunması çok önemli. Sadece polislerin değil tüm devlet yetkililerine saygılı olunmalıdır.
Devlet görevlilerinin de vatandaşa saygılı davranması şarttır. Biliyorsunuz zaman zaman İçişleri Bakanı polislere, özellikle okul önlerinde uyuşturucu satanların ayaklarını kırın talimatı veriyor.
Bu, zehir tacirliğinin engellenmesi ve evlatlarımızın zehirlenmesinin önüne geçmek için bir çözüm gibi görünse de, Emniyet güçlerinin yetkilerini artırıp, en kısa zamanda yasalarla Türk Ceza Kanunu'nu yeniden tanzim etmenin,
Hem daha kalıcı hem de daha doğru bir yöntem olacağını düşünüyorum. Ne dersiniz? Sağlıcakla...