Millî ve yerli maarif sisteminiz yoksa “Dil, fikir birliğinin teminatıdır” kaziyesi/önermesi yok hükmündedir. Nitekim “Milletimizin üç asırdan beri geçirmekte olduğu buhranların sebebi ve kaynağı, kültür ve maarif sahasında aranmalıdır” (Nurettin Topçu, Türkiye'nin Maarif Davası) hüküm ifadesi lisanımızın hâli pür melalini göstermesi açısından önemlidir. Fikirde ve işte birliktelik, dilimizin ne kadar bizi ifade ettiği ile irtibatlıdır. Bu husus hem kendi içimizdeki hem de kendi dışımızdaki rabıtamızı tesis açısından dilimizin, geçmişimizi istikbale taşıyıp taşımadığı ile alakalıdır.
Binaenaleyh, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli denilmesi boşuna değildir. Türk maarif sisteminin bu hale gelmesi -hangi iktidar olursa olsun- devleti yönetenlerin mesuliyetindedir. Bu anlamda maarif davamızın olmayışı ya da ihmal edilmesi gençliğin düştüğü buhranı göstermesi açısından ehemmiyet arz etmektedir. Yani, dilin düştüğü durum maarifimizin ne kadar kötü bir halde olduğuna delalettir.
Yine merhum Nurettin Topçu üstadımızın ifadesiyle söylersek ‘Millet ruhunu yapan maariftir. Maarifin düşmesi millet ruhunu yerlere serer. Maarife değer vermeyiş millet ruhunun yıkılışını hazırlar. Maarif hangi yönde yürürse millet ruhu da onun arkasından gider. Şu halde millet, maarifi demektir.”(Türkiye'nin Maarif Davası)
İfade edildiği üzere eğitim ve öğretim sistemimizin maarif boyutunda olmamasından kaynaklı meselelere çözüm bulunması zorlaşmıştır.
Düşününüz ki, maarif davasına adanmış ne kadar bir muallim kitlesi var ?
Ya da var mı?
Ve sorumluluğuna ne kadar müdrik?
Esas sorulması gereken sual budur.
Bir millet sadece fiili işgale maruz kalmaz.
Zihin âleminin sömürgeleştirilmesiyle işgale uğramış olur.
Asıl işgal de budur.
Bu konuyla alakalı Türkistan coğrafyası mütehassısı/ uzmanı Alaaddin Yalçınkaya’nın şu tespitleri zikrettiğimiz meseleye ışık tutacaktır:
Toplumun tarihini unutturma ile milletin ve toplumun varlık sebebi olan unsurları ortadan kaldırma ve böylece sömürülmeye en müsait hale getirme süreci arasında önemli bir bağlantı vardır. Bir milleti millet yapan dil ile birlikte kültür mirasını yok etme politikası, birçok sömürgeci devlet tarafından uygulanmıştır. Dil tahribinin en ilginç örnekleri, bu alanda en ağır emperyalist müdahale Orta Asya(Türkistan) Müslümanlarına karşı uygulanmıştır.
Sultan İkinci Abdülhamid Han devrinde Balkanlardan Çin seddine aynı dil ile seyahat etmek mümkün iken bugün Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını kazanmış Türk cumhuriyetlerinin vatandaşları Rusça konuşarak anlaşabilmektedir. Bu projelerden birinde Ilminsky’nin imzası vardır. Çarlık döneminde uygulamaya konulan, fakat Bolşevik ihtilâlinden sonra asıl etkisi görülen Ilminsky metodunun temeli, ayrı Orta Asya İslam coğrafyasını ayrı milletler haline getirip birbirinden koparmaktır. Aynı dini ve dili paylaşan bu insanlar uzun vadede birbirine düşman haline getirildiğini ifade eder bir makalesinde.
Yabancı dil için önce kendi dilimiz…
Yaklaşık son 50 yılda ülkemizde yapılan dil tahribatı ise adeta nesiller arasındaki irtibatı koparmıştır.
Daha 1950’li veya 1960’lı yıllarda yazılan eserler, hazırlanan kanunlar ve yönetmelikler bugün tercümeye muhtaç hale gelmiştir. Arı Türkçe kampanyası ile dilimiz her 10 yılda yarı değerini kaybetmiş, günümüzde birkaç yüz kelimelik toplam dil bilgisiyle eğitim kitapları hazırlanmıştır. Çarşı pazardaki tabelalar, her geçen gün daha Türkçeden uzaklaşmış, ülkemiz adeta bir sömürge haline gelmiştir.
Bütün bunlara karşın, eğitim alanında yabancı dil öğretme bakımından en başarısız ülkelerden olarak tescillenmişiz. “Kendi dilini bilmeyen başka dil de öğrenemez” vecizesini dikkate alarak öncelikle dilimizi doğru kaynaklardan doğru metotlarla öğrenmemiz, yeni yetişen nesli kendi klasiklerimiz ile tanıştırmamız gerek. Çarşı pazarda günlük ihtiyaçlar ve tanıtımlar için yabancı dil kullananlara karşı mutlaka tepkimizi dile getirmemiz, bu sektörlerle ile alışverişimizi durdurmamız gerek. Vitrininin önüne patates suratlı şişko İngiliz heykeli koyan bir lokantaya başka hiçbir sebep yoksa da uğramadığım gibi markasını veya tabelasını yabancı kelimelerle bozan esnafa mutlaka itiraz ederim. Bütün bunlar yabancı dil öğrenme teşvikimizle de çelişmemektedir.
Sonuç olarak dilde yaşanan kuşak çatışması, başta ülkemiz olmak üzere İslam/Türk toplumlarında uzun vadeli emperyalist müdahalenin neticesidir. Böylece bir milletin farklı coğrafya ve devletlerdeki fertleri kendi tarihinden, dininden, milli değerlerinden koparıldığı gibi birbirleriyle de irtibatı kesilmiştir. Milletlerarası sahada en büyük zenginlik olan kültür ve medeni varlık açısından mahrum duruma düşürülmüştür. Asırlarca aynı millet çatısını paylaşan etnik veya mezhep bakımından farklı insanların birbirini düşman haline getirilmesinde ve her gün büyüyen savaş ateşlerinde bu dil sömürü maşasının kullanılmış olması tartışılmaz.
Hülasa, zararın neresinden dönersek kârdır. Türk Maarif Sistemi’nin daha fazla gecikmesine mahal vermeden tatbikatına başlanmalıdır.
Bunun için evvel emirde, öğretmenlerin ya da öğretmen adaylarının muallim sınıfına dâhil edilmesi gerekmektedir.
Öğretmenler gününü şampanyalarla kutlayıp sosyal medyadan yayınlayan öğretmenlerle bir yere varılamayacağı gibi…
Noel tortusunu eğlenceye dönüştüren öğretmenlerle de bir yere varılamaz.
Bu zihin yapısındaki öğretmenlerle sadece öğretim yapılır.
Zaten sosyal medya mecraları bu “öğretim” vazifesine fazlasıyla yerine getiriyor.
Bu yapıyla Türk Maarif Sistemi’nin tatbiki -asla- mümkün olmayacaktır.
(İfade etmeyi zûl kabul ederiz. Bu sınıfa girmeyen, Türk Maarif Sistemi’ne inanmış muallimlerimiz tabi ki kastımızın dışındadır. Bu tarz eğitimcilere saygımız sonsuzdur. Bunların çok olmasını bütün kalbimizle temenni ediyoruz. Zira başkaca kurtuluş yolumuz yoktur.)
Maarifi olmayanın dili de yoktur
Dr. Mesut Mezkit
Yorumlar
Trend Haberler
Nazilli'nin değeri halka arz oluyor
Nazilli'de görkemli düğün: Duygu Dilek dünyaevine girdi
“Nazilli Atomu” yakında sinemalarda!
Muhtar ve azası, mahallelilerin can güvenliği için kolları sıvadı
Elektrik faturasında yeni dönem! Önemli değişiklikler yürürlüğe giriyor
Jantsa, sanayi devleri arasına girdi