Bazen söylenecek çok fazla bir söz yoktur. Korkmaktan yada başka bir sebepten değil, sözler tükenmiş, içinde fırtınalar kopsa da dile vuracak bir rüzgarların kesilmesidir sebep. Anlatmak istediklerini anlatacak kelimeler türetilmemiştir henüz. İşte öyle bir felaketin içindeyiz. Herkes bu acının içinde az ya da çok çırpınıyoruz. Elimizden hiç bir şey gelmiyor. Bu konuda yazılacakları yazdılar, söylenecekleri söylediler. Biz bilmediğimiz yerden konuşup zaten kırılgan olan kalplere yeni yaralar açmayalım. O yüzden bu konuda sadece geçmiş olsun diyerek hiç bahsetmemiş olmadan geçeceğim ve başka bir şeyler yazmaya çalışacağım. İsra Suresi 13. Ayet’te Yüce Yaradan şöyle der;
“Biz her insanın kaderini, kendi çabasına bağlı kıldık.”
Bu öyle bir ayet ki, yaşadığımız her şeyi kadere bağlayıp işin içinden sıyrılmayı engelliyor. Allah niye benim kaderimi böyle yazdı diyerek isyan etme yolunu insanoğluna kapatıyor. Dinimizdeki kader meselesi insan aklının ve hafızasının alması zor boyutlara kadar uzandığı için bu konuda din alimleri bile birbirine girmişken, bu Ayet aslında kaderin tüm sırrını ifşa ediyor. Kaderle ilgili tüm bilinmeyenlerin formülü bu Ayette açıklanmışken, hala üzerinde tartışılması ve reddedilmeye çalışılması akıl alır gibi değil. Bu kader tanımı açıkça diyor ki, siz ne isterseniz ben onu veririm, siz ne için çalışırsanız ben sizi ona galip kılarım, siz neyi hak ederseniz onun karşılığını alırsınız. Şimdi buradan ters anlam çıkarmak isteyenler olacaktır elbette ama muhatabınız ben değilim. Bu isyanı olan derdini Allah’a anlatsın. Tabi inanıyorsa Allah’a inanmayıp itiraz edeceklerde gölge etmesin başka ihsan istemez. Çünkü lafın muhatabı, o lafı muhatap alanlardır. Mutlu ve huzurlu günlerimizde terk ettiğimiz değerlere zor anlarımızda sarılıyoruz. Ve burada da ikiye ayrılıyoruz. Bir taraf kadere isyan ederken, diğer taraf kadere teslim olmayı seçiyor. Bu ayet isyan edenleri haksız çıkardığı gibi, kadere teslim olmayı da reddediyor bir noktaya kadar. Geçmişin ve geleceğin tek sahibi Allah gaybı da biz bilmiyorken bildiği için kimin çalışacağını, kimin çalışmayacağını da en iyi bilendir. Başımıza gelen iyi yada kötü her olayda şükretmeyi ve kabullenmeyi kendimize şiar edinmek elbette doğrudur anacak rahat günlerimizde kaderimiz için çabalamadıysak eğer, suçu Allah’a atarak sadece kendimizi kandırırız, her zaman yaptığımız gibi. Ama zor günlerin kederine gömülmek çare değil. Ahlar ve vahlarla dövünmek çare değil. Üzülmek var elbette, ama seni var eden o güç sana şu çağrıda bulunuyor;
“Evet o zorlukla beraber bir kolaylık var! O halde boş kaldığında yine kalk, yorul! Ve ancak Rabbinden ümit et, hep O’na doğrul!”