Her Ramazan ayı geldiğinde dilimize dolanan o meşhur cümle: "Nerede o eski Ramazanlar?" Gerçekten de nerede? Eski Ramazanları bu kadar özel kılan neydi? O günlerin tadını hatırladıkça içimizi hüzünle karışık bir özlem kaplıyor.
Eskiden Ramazan, yalnızca oruç tutmak değil, bir arada olmanın, paylaşmanın, huzurun simgesiydi. Komşuların birbirine sahur için seslendiği, kapıların çalınıp iftara davet edildiği günlerdi. İftar sofraları, sadece mideyi değil, gönülleri de doyururdu. En güzel yemekler, en güzel dualar o sofralarda yerini alırdı.
Şimdi ise iftarlar çoğu zaman hızlıca yenip geçilen öğünlere dönüştü. Eskiden sokaklarda yankılanan davul sesleri, çocukların şeker toplamak için koşturduğu sahurlar, mahallede kurulan büyük iftar sofraları birer birer yok oldu. Teknolojinin ve modern yaşamın hızına kapıldıkça, Ramazan'ın o eski sıcaklığı da kaybolmaya başladı.
Ramazan sadece aç kalmak değildi; paylaşmaktı, yardımlaşmaktı, sabretmekti. Büyüklerimiz sofrada, "Önce komşunun ihtiyacını düşün" derdi. Şimdi ise çoğu insan, sadece kendi iftarını düşünüyor. Oruç sadece bedeni değil, ruhu da terbiye ederdi. Şimdi ise sosyal medya iftar paylaşımlarından ibaret bir gösterişe dönüştü.
Belki de eski Ramazanlar, eski insanlar sayesinde güzeldi. Daha içten, daha samimi, daha paylaşımcıydık. Bugün o günlere özlem duyuyorsak, belki de o ruhu yeniden canlandırmamız gerekiyordur. Yine kapımızı çalanı buyur etmek, komşumuzun halini hatırını sormak, ihtiyaç sahiplerine elimizi uzatmak, sahurun bereketini paylaşmak…
Eski Ramazanlar aslında bizdedir. Onları geri getirmek için eski alışkanlıklarımızı hatırlamamız yeterlidir. Belki o zaman bir sonraki Ramazan geldiğinde, "Nerede o eski Ramazanlar?" yerine, "İşte özlediğimiz Ramazan!" diyebiliriz.
Ramazan’ın bitimiyle birlikte özlemle beklenen bayram günleri de artık eskisi gibi yaşanmıyor. Eskiden bayram sabahları, büyüklerin elleri öpülerek, dualarla başlardı. Çocuklar harçlıklarını almanın heyecanını yaşarken, bayram ziyaretleri gün boyu sürerdi. Sofralar genişler, herkes bir araya gelir, neşe ve mutluluk paylaşılırdı.
Şimdi ise bayramlar da modern hayatın hızlı akışında kaybolmuş durumda. Eskisi gibi sokaklarda şeker toplayan çocuklar pek kalmadı. Bayram ziyaretleri azaldı, hatta bazen sadece bir telefon mesajıyla geçiştiriliyor. Aile büyüklerine gitmek yerine tatil planları yapılıyor, bayramın ruhu yerini bireysel programlara bırakıyor.
Bayramların anlamı, birlik ve beraberlik içinde olabilmekti. Küskünlerin barıştığı, dargınlıkların sona erdiği, paylaşmanın en güzel haliydi. Oysa şimdi birçok insan için bayram, sadece birkaç günlük tatilden ibaret hale geldi. Geleneklerin kaybolmaması için, eski bayramları yaşatmak bizim elimizde. Büyüklerimizi ziyaret etmek, çocukların bayram sevincini yaşamasına yardımcı olmak, bayramları tekrar eski coşkusuna kavuşturabilir.
Belki de o eski bayramları özlemek yerine, yeniden yaşatmanın yollarını aramalıyız. Çünkü bayram, ancak paylaşıldıkça güzelleşir.