Değişmek var olmanın temellerini oluşturur. Benim de hayatımın bir döneminde olduğu gibi, her ne kadar karşı çıksak, kabullenmesekte farkında bile olmadan yaşadığımız bir süreç. Canlı yada cansız hiç bir varlık ilk var olduğu an gibi kalamaz. Var oluşun birinci saniyesinde başlar değişim. Bu durum maddesel evrenin bir gerekliliği olduğu kadar, duygu ve düşüncelerimiz gibi antimaddesel şeyler içinde geçerlidir. 25 yaşına gelmiş bir insan 5 yaşından beri hiç değişmediğini söyleyebilir mi? Değişim algısal olarak kötü bir çağrışımla lanse edildiği için olsa gerek, değişimi reddetmek genlerimize işlemiş. Oysa bu red etme refleksinin, realist bir karşılığı asla yoktur. Peki değişim, seçilebilir değil işleyişin gerçekliğiyse bu durumu inkar etmek ne kazandırır insana? Hatırlayın, çocukluğumuzda büyüklerimizden “Nerede o eski bayram’lar” sözünü hangimiz duymadık? Bu sitemkar tespitin yapıldığı yıllardan bu günlere baktığımızda, şimdi hepimiz çocuklarımıza “Nerede o eski bayram’lar” demiyor muyuz? Demek ki her şey değişmeye mecbur. O zaman insanoğlu bir sonraki evreye geçmek için, bu değişimi inkar huyundan vazgeçmeli. Kişinin düşünce ufkunu değiştirip karakterini oluşturmasındaki en büyük pay şüphesiz yaşadığı olaylardan edindiği tecrübelerdir. Hata yapmama lüksümüz yok hiç birimizin, ama bu hatayı kabullenmeme ve bu hatadan dönmeme lüksümüz var maalesef. Bu seçeneği hoyratça kullanmak bile değişimin kendisi aslında. Çünkü olması gerekenin dışında bir durumu inatla ve ısrarla zorluyorsanız, değişime direndiğinizi zannedip değişiyorsunuzdur. Bu inkar mekanizmasının bu kadar çalışmasının bir sebebide muhtemelen her şeyin çok hızlı değiştiği bir zamana denk gelmiş olmamız. Yaşadığımız çevrede her şey isteğimiz dışında değişiyor. Bazı değişimler kabullenebilir olsa da, alışkanlıklarımızın dışına çıkmak zorunda kaldığımız hızlı değişimler bizi memnun etmediği için değişime kökten karşı çıkıyor olabiliriz. Bu zaman diliminin bir parçası olarak kalabilmek, size diretilen tüm değişimi kabullenmekten geçmiyor. Başkalarının sizi yönlendirdiği değişimler bana göre zorbalıktan başka bir şey değil. Birde bunlara “Toplum Menfaati” kılıfına o kadar güzel sokuyorlar ki zokayı yutmamak için o inkar mekanizmasını çalıştırmaktan başka seçenek kalmıyor elinizde. Birde madalyonun diğer tarafı var. Yanlış giden ve sizin memnun olmadığınız bazı şeyleri değiştirmek istiyorsunuz, ancak bu değişimi sağlamak sizin elinizde olmuyor. İşte bu bu durumda değişim bir değnekse iki ucununda temiz olmadığını anladığınız an, sizin seçiminizde olan değişimlere gösterdiğiniz direnç mekanizması burada kırılıyor. Pes ediyor ve sonuç ne olursa olsun kabullenme safhasına geçiyorsunuz. İşte “Toplum Menfaati” kılıfıyla sizi değişime iten unsurlar bu noktada sizi değişimden uzaklaştırıyor. Çünkü anlıyorsunuz ki asıl değişmesini istediğiniz şey, sizin hayatınızı seçimlerinizi yaşantınızı yönetmeye çalışanların ta kendileri. Siz değişim diyeceksiniz, onlar benden sonrası yangın diyecekler. Sizi değişimin yanlış olduğuna inandırmaya çalışacaklar. Bunu size kabul ettirmek için her yolu deneyecekler. Size değişmemek gerektiği masalını anlatacaklar.İşte tam burada bir seçim yapacaksınız. Ya pes edip onların istediği adam olarak değişeceksiniz, yada mücadele edip yeni biri olmayı seçeceksiniz. Sonuç ne olursa olsun değişeceksiniz ama kendiniz mi olacaksınız, yoksa başkası mı? Seçim sizin… mi?