Bundan neredeyse 20 yıl kadar önceydi.
O verimli topraklar, çiftçiler tarafından
bahar çiftleri diye adlandırılır ve toprak tava geldiği mevsimde sürülmeye başlanırdı.
Defalarca çok pulluklu sabanlarla bir nakış gibi işlenirdi toprak.
Tarlaların ekim tavı geldiğinde, mibzer denilen ekim makineleriyle beyaz altınlar toprağa gömülürdü besmelelerle.
Bir hafta, on gün içinde yemyeşil halatlar gibi, dizi dizi fışkırırdı topraktan.
Tarlasında pamuğu düzgün ve ilk çıkan çiftçinin traktör kullanması bile bir başka olurdu,
Ara gazları arasında özellikle kahve önlerinde değiştirirlerdi viteslerini.
Baş dik, şapka yamuk, eller arkada, kahvede hangi masaya oturursa çayları ondandı o gün.
“Pamukları da çıkardık, bir ara çifti sürdürdüm mü, çapacı kadınlar girer artık tarlaya” diye havasını da atardı.
Ara çiftleri ikinci kat çapalama, üçüncü kat derken yaz ayları gelir çatar sulama işleri başlardı.
Ak köpüklü Menderes nehrinin
yeşil etekleri tarlalarda,
pamukların rengarenk çiçek açmasıyla, o eteklerin
, çiçek oyalı motifleri olurlardı adeta.
Gün boyu tarlada çapa işinde iyi çalışan kadın işçiler, tarla sahipleri tarafından sıcak yaz günlerinde buz gibi Madran gazozlarıyla serinletilirlerdi.
Pamuklar sıcak yaz günlerinde defalarca salma sularla sulanırdı Bu sulamaların amacı, kökenlerin güçlenip, çiçekten kozalağa dönüşen pamuğu beslemesi içindi.
Pamuklar havaların durumuna göre genellikle ekim ayı içi, kasım ayı başı gibi hasat edilirdi.
Hasat mevsimi eğlence mevsimiydi.
Özellikle söke ovasındaki ağalar
‘Bu para burada kazanıldıysa, burada yenecek’ deyip zamanın popüler sanatçılarını tarla ortasına kurdukları çilingir sofralarına konuk ederlerdi.
Bir yılın hasadıyla, yeni tarlalar, arabalar, yazlıklar alınırdı zamanında.
***
Ovalarımıza neden pamuk ekilmiyor artık?
- Dünya Savaşı sonrasında ABD‘nin ülkemize uyguladığı Marshall politikasıyla, sadece tekstilimiz, tarımımız değil Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Köylü Milletin EFENDİSİDİR’ dediği köylü de itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.
Hemen bir türkü bestelettiler.
Neymiş efendim;
Zeytinyağlı yiyemem aman,
Basma da fistan giyemem aman.
Senin gibi cahile,
Ben efendim diyemem aman.
Ne türkü ama?
İyi işlendiğinde neredeyse
anne sütü kadar değerli olan zeytinyağlı yemeyin, zararlı şeker deposu olan
mısırözü yağı yiyin.
Neymiş efendim, basma kumaştan elbise giymeyin de, polyester ağırlıklı giyinin.
En önemlisi, EFENDİ demekten onur duyduğumuz köylümüze, CAHİL diyen bu türküyle
köylerde şehirlerde bu millete göbek attırdılar ya, ben asıl ona yanıyorum.
***
Vay benim
bal akan ovam.
Yağ akan dağlarım.
Tekstil fabrikaları kapatıldı, beyaz altın beş para etmez oldu.
Öksüz kaldı Menderes Nehri.
Son günlerde devletin teşvik bedelleri sayesinde pamuk ekmeye başlayan birkaç çiftçi olduğunu duydum.
Ama ne fayda,
Büyükler Nazilli’de Sümerbank’ı kapattılar, Köytaş’ı kapattılar.
Zaten milletin efendileri pamuk yetiştirme işini de çoktan unuttular.
Bir zamanların çilingir sofracı ağaları, tarım sigortasından emekli oldukları maaşlarına kaldılar.
Unutuldu artık, balya balya satılan pamuklar.
Hayatımızda artık sadece bir hikayeden ibaretsin Aydın ovasının BEYAZ ALTINI.
Seni unutmadık desek de, tenimize artık sen değil sentetikler, elyaflar dokunuyor.
Ya terliyoruz, ya da üşüyoruz.
Söyle, bir umut var mı?
Söyle, ne zaman geleceksin?