Sorunumuz var. Bunu inkar etmek akılla açıklanacak bir durum değil. Ama herkes yine konuyu başka mecraya çekmek ve sulandırmak üzerine tepki veriyor. Akılcı düşünen insan sayısı çok ama çok az. Bakın akılcı düşünen köpek sayısı demiyorum, eğer deseydim komik olurdu değil mi? Akılcı olmak, düşünmek insana özgü bir meziyet, ama insan bu üstün meziyetini terk ettiği zaman ortaya işte bu kaos ortamı çıkıyor.
Arkadaş adı üzerinde onlar hayvan. Bu aşağılama yada hor görmek için konulmuş bir tanımlama değil. Canlılığı sınıflara ayırırken bu isim konulmuş. Daha sonra insanoğlu kendi arasında aşağılama terimleri ararken bu ifadeyi kullanmaya başlamış. Bu ifadeyi “evet ben hayvanım” diye gurula kabul edecek kadar insanlığını kaybetmiş şizofrenler var mıdır bilmiyorum ama görsem de şaşırmam.
İşte asıl sorunumuz başıboş sokak köpekleri değil, başının içi boş insanlar. Köpekleri insanlaştıran, hatta daha ileriye gidip onları çocuklarıymış gibi gören ve bir çocukla aynı değere konumlandıran akıl kesinlikle sağlıklı olamaz. Hiiiiç boşu boşuna sevgi pıtırcığıymış gibi köpek güzellemesi yapmaya kalmasın kimse, bu aptal duygusallığı ancak ahmaklar yer. Sevgi sanki sadece köpeklere tapmakla ölçülüyormuş gibi bir tutum sizi sevgi abidesi yapmıyor.
Şimdi yazının bu kadarını okuyup ben köpek düşmanıymışım gibi anlayacak odunlarda var eminim, ama iddia ediyorum ben köpekleri sizden daha fazla seviyorum. Çünkü ben onların ne olduklarını sizden iyi biliyorum. Köpek seviciliğine etiket giydirmek için o hayvanları doğalarına aykırı bir şekilde eve kapatıp tasmayla sokaklarda gezdirince hayvansever olduğunu zannedenler ancak ahmaklardır. Bir köpeğin cinsine göre yaşam şartlarını bilmeden, sırf sizin oyuncağınız olsun diye karma ırklarla yaratılmış, genleriyle oynanmış hayvanları evinizde besliyorsunuz diye benden daha fazla hayvansever olmuyorsunuz. Aksine siz hayvan düşmanısınız. Bir evin içinde bir köpeğin doğasını yaşamasını asla ama asla sağlayamazsınız. Gidin önce bunu öğrenin.
Gelelim uyutma meselesine. Sizinle tek ortak noktamız burası olabilir. Evet her canlının yaşam hakkı vardır. Ama başkasının yaşam hakkına saldırmadığı müddetçe. Sokakta köpeklerin çeteler halinde saldırgan bir şekilde özgürce dolaşması hiçbir makul ve masum zemine oturmuyor. Çocuklar başta olmak üzere insanların hayatını tehlikeye atan bu durumu normal görmek akıl tutulmasından başka birşey değil. Bu sorun mutlaka çözülmeli ama çözüm hayvanları toplu halde öldürmek mi? Ben hu sorunun cevabını bilmiyorum. Eğer çözüm buysa bütün yollar denenmiş başka hiç bir çare kalmamış olması gerek. En son yapılacak şeyi en başta yapmaya kalkmak asla insani bir durum değil.
Sokakta yaşanan saldırılar asla ama asla köpeklerin suçu değil. Belediyeler sokak köpeklerini kısırlaştırmak için toplarken ekiplere saldırıp, hakaret edip önlerinde sahte hayvan seviciliği yapan embesiller durumu bu hale getirdi. Eğer bu sorunun çözülmesi için uyutmaktan başka bir yol kalmadıysa, uyutulacak her köpeğin vebali bu sahte hayvanseverlerindir.
Bugün köpek güzellemesi yapmak için artık çok geç kalındı. Artık çok acil bir çözüm yolu bulunamsı gerekiyor. Bugüne kadar barınaklara gidip tek bir hayvana yardımı olmamış sahte hayvansever gerçekte köpeğe tapan tipler için önceklikle çözüm bulunmalı. Bu sahtekarlar her alanda gerçek yüzleriyle ifşa edilmeli. Dünyayı milyonlarca hayvan türüyle paylaşıyoruz. Sinekler, böcekler, yılanlar, çıyanlar, fareler, akrepler ne kadar değerliyse köpekler de o kadar değerli, ama hiçbir şey insan hayatından daha değerli değil. Sevgi cümleleri kurarak insanoğluna nefret kusan köpekperestlerin insanı aşağılayan, bir sokak köpeğinin öldürdüğü çocuğun hayatını değersiz gören sözlerine baktığınızda bu şizofrenlerin ne hayvan, ne de insan hiç bir şeyi sevemeyeceğini, bu tiplerin asıl sevdikleri şeyin kendi egoları olduğunu daha iyi anlarsınız.
Sorun, başıboş köpekler değil başının içi boş aptallardan ibarettir. Öncelikle bu sorunun çözümlenmesi gerekiyor. Son olarak Hz. Muhammed SAV. Efendimizin bir hadisini yazayım;
“Siz yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin!” (Tirmizî, Birr, 16/1924)