Aile kurumu tehdit altında (1)
Dr. Mesut Mezkit
Bir milletin nüvesini teşkil eden yegane unsur ailedir. Ailenin sağlam temeller üzerine bina edilip edilmemesi, bir milletin geleceğinin ne olacağı hakkında ip uçları verir. Bu yüzden emperyalistler, vurucu timlerini yerleştirdikleri noktalar, ailenin sarsılmasına yöneliktir. An'anevî ailenin yerine "özgürleşmiş" aileyi namzet göstererek toplumun çekirdeğini yok etme gayesi ile hareket ederler. Bu sebeplerden ötürü Osmanlı-Türk aile anlayışını zihinlerden silmek isteyen Garp Emperyalizmi, vargüçleriyle parçalanmış (çekirdek) aileyi hedeflemiş, aileye yönelik kültür emperyalizmini tam kapasite çalıştırmıştır, îki asırdır bunu üzerinde yoğunlaşan Batı, hayli mesafe katetmiştir. Batı, şunu çok iyi bilmektedir: Müslüman-Türk ailesi sarsılmadığı müddetçe Türklerin başlarına yeniden tebelleş olacaklarından adları gibi emindirler. Yapılan araştırmalar da Müslüman-Türk ailesi hala sağlam esaslar üzerine devam etmektedir.
Binaenaleyh, iletişimin her türlü imkânlarını kullanarak, içimizdeki "lejyonerleri" de emellerine alet ederek; "flört" aile kavramım zihinlere kazımaktadırlar. Neticesinde de bulanık zihniyetli gençlerden ve kafası karışık ailelerden teşekkül edecek geleceğimiz... Bu sebepler yüzünden cemiyetimizde yer eden ana fikir şudur: Gelenekli aile, hürriyetleri kısıtlamaktadır. Dolayısıyla "istediğini yapamayan" fert telakkîsi çekirdek aileyi mecburi kılmış; zamanın şartları da bunu körüklemiştir. Tabiatıyla bu durum, parçalanmış aileyi hızlandırmıştır. Tesanüd (dayanışma) ruhunu temsil eden Osmanlı-Türk ailesinin yerini "liberal aile" anlayışı almıştır. Şimdi bununla alakalı bazı fikirleri aşağıda nakledelim ki, meselinin önemi biraz daha anlaşılsın.
"Ben Batılı bir aile hukuku profesörü olarak diyorum ki;
Türk milletinin elinden aile nizamını alınız, geriye hiçbir şey kalmaz." (Prof. Gaston Jezz)
Acaba neden bir Batılı aile hukuku profesörü Osmanlı'nın sahip olduğu her şeyi aile nizamına (düzeni) dayandırıyordu? Bu sorunun karşılığını, Osmanlı'nın son devresinde dünyaya gelen Münevver Ayaşlı'nın hatıralarında arayalım.O , Osmanlı aile nizamını şöyle anlatıyor:
"Osmanlı aile hayatındaki güzellik, nezahet ve samimiyet zannetmiyorum ki başka bir yerde olsun. Osmanlıdaki İslamî hayat, huzurlu bir hayatın zirve noktasıydı. Birbirine sevgi- saygı, bayramlarda- kandillerde küçüklerin büyükleri ziyareti, büyüklerin küçükleri okşamaları- iltifatları şiir gibi bir hayat yaşatıyordu. İnsanlara. ' Osmanlı hayatı nedir?' diye sorarsanız; güzelliklerle dolu, edebiyatla bezenmiş bir şiirdi diyebilirim.' Bu hayat ne Avrupa'da ne Amerika'da vardır. Hatta başka dindaşlarımız arasından böylesi güzellikleri yakalamış başka millete rastlayamıyoruz."
Evet, bir kere ailenin temel taşı olan kadının mevkii (konumu) sağlamdı. Çünkü La Baronne Durand de Fotnmange'nin dediği gibi, "Ülkenin asırlık adet ve an'aneleri ile dini hükümleri her seviyedeki kadını koruduğu için Osmanlı'da ne iğfal edilmiş kız, ne sokakta bulunmuş çocuk, ne düello, ne de intihar vardı”. Kadın, evlilikte hak ettiği itibarı buldu.
İşte bir başka Batılı Mareşal Noitke Sur Lorienfmn söyledikleri:
"İtiraf etmeliyiz ki; bizde genç bir kız, nişanlılıktan evliliğe geçmekle bir derece daha itibardan düşer. Çünkü, zenneperest erkeklerin aşıkane iltifatları, pek tabi ki bütün ömür boyu sürmez. Şarkta ise evlilik, kadını yüceltir; zira, erkeğe tabi olmakla beraber ev içindeki hizmetçilerin, uşakların, kız ve erkek çocukların tek hakimi odur."
Osmanlı'da toplumu ayakta tutan içtimaî müesseseler; mahalle cemiyetleri, aile düzeni ve lonca teşkilatlarıdır. Osmanlı sistemini güçlü kılan bir diğer faktör de, mahalle düzeni idi. Mahalle, aile için bir kalkan vazifesi görüyordu. Bir mahalleden ötekine taşınabilmenin şartları vardı. Her şeyden evvel iyi bir insan olduğunu, umumi hayata zarar verecek bir huyu ve alışkanlıklarının bulunmadığını, bir iş veya sanat sahibi olduğunu ispatlaması gerekiyordu.
Kısacası mahalle, bugünkü sosyal güvenlik sisteminin fonksiyonunu yerine getiriyordu. Mahalleli arasındaki yardımlaşma, bugün gıpta edilecek seviyede idi. Evlilik çağına gelmiş bir fakir bir kızın çeyizini, sermayesi olmayan genç bir sanatkarın alet ve edevatını veya yoksul olduğu için tahsiline devam edemeyecek olan bir talebenin ihtiyacı olan parayı hemen bulur; verirlerdi.
Osmanlı aile nizamı içinde baba da hürmet ve itaati temsil ederdi. Babanın aile içindeki bu saygıya layık yerini, Türk insanına pek sıcak bakmayan, hep Türkler'in aleyhinde olan İngiliz sefiri Sir Jamer Porte şöyle anlatır:
"Türklerde baba sevgisi çok kuvvetlidir. Onun için çocuklarda babaya karşı sonsuz bir hürmet ve itaatla beraber, evlat vazifesiyle alakalı olabilecek her şeye karşı da sarsılmaz bir bağlılık görülür. Bu terbiye tarzının neticesi olarak Türkler'de, büyüklerine karşı son derece saygı ve yaşları ilerledikçe ihtiyara karşı büyük bir hürmet hasıl olmaktadır."
İşte, Osmanlı 'nın aile nizamı buydu. Ya bugün?!
Bugünü, Diyanet İşleri Başkanı Prof Dr. Ali Erbaş, '5'inci Aile Forumu'nun açılışında 'Dijital Dünyada Değerleriyle Aile Olmak' konulu konferansında ifade etti.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş bu tehlikeyi şu şekilde dile getirdi: "Fark edilme ve beğenilme dürtüsünün kontrolünde oluşturulan sanal kimliklerle insanlar, sadece sanrıdan ibaret sayılabilecek dijital sosyalleşme biçimlerine mahkum edilmekte. Örften, maruftan, kadim değerlerden ve yerleşik davranış kalıplarından kopuşu beraberinde getiren bu durum, aile kurumunu ve ailevi değerleri ciddi anlamda erozyona uğratmakta.
Aile, toplumun temeli olmasının yanında, sevgi, saygı ve güvene dayalı bir hayat yaşamanın en büyük imkanıdır. Evlilik akdi ile kurulan aile, esasen dayanışma, yardımlaşma, emanet ve emniyet bilinci ekseninde bir hayat ortaklığını ve sosyal huzuru ifade etmekte. Bu önemli kurumun birtakım dış etkilere ve değişimlere açık olduğu da bir gerçektir. Örneğin 18'inci yüzyıldan itibaren sanayileşmeyle birlikte hızlıca kentleşen toplumlarda aile yapısı büyük bir dönüşüme maruz kalmıştır. Daha önce birkaç kuşağın bir arada olduğu aile örnekleri bu süreçle birlikte anne-baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile dediğimiz yapıya bürünmüştür. Ülkemizde de durum farklı değildir.
Teknolojinin ve dijital imkanların baş döndürücü bir hızla geliştiği günümüzde kentleşmenin yerini her türlü sosyal yapıyı dönüşüme zorlayan küreselleşmenin aldığını görüyoruz. İletişimin ve kültürel etkileşimin küresel ölçekte yaşandığı bu çağda, geleneksel ve kültürel özgünlükler, farklılıklar ve değerler, alabildiğine sorgulanır hale gelmiştir. Bunun bir sonucu olarak birçok sosyal yapı gibi aile de ciddi yozlaşma, dejenerasyon tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır. İletişim ve etkileşimin bu denli küreselleştiği bir dünyada bütün değerleriyle aileyi korumanın hiç de kolay olmadığını kabul etmemiz gerekir. Hayatın her alanının internet teknolojilerinin etkisi altında kaldığı, zaman ve mekana dair sınırların kalktığı, sanal olan ile gerçek olan arasındaki çizginin neredeyse silindiği bir dünyada yaşıyoruz. Başta sosyal medya olmak üzere internet ve dijital dünya hem kültürel hem de toplumsal değişimleri alabildiğine hızlandırmakta. Algıların gerçeğe galip geldiği bu dünya, hızlıca kendi kültürünü oluşturmakta ve insanlığı büyük dönüşümlere zorlamaktadır.
Dijital dünyanın öne çıkardığı hayat tarzının, hazla, hızla ve hırsla tüketim anlayışı üzerine kurgulandığını görüyoruz. Nitekim dijital mecralarda, özgürlük söylemleriyle bir taraftan bireyselleşme teşvik edilirken diğer yandan da bireyselleşmenin önünde engel olarak görülen aile kurumu ötelenmekte ve itibarsızlaştırılmaya çalışılmakta. Fark edilme ve beğenilme dürtüsünün kontrolünde oluşturulan sanal kimliklerle insanlar, sadece sanrıdan ibaret sayılabilecek dijital sosyalleşme biçimlerine mahkum edilmekte. Örften, maruftan, kadim değerlerden ve yerleşik davranış kalıplarından kopuşu beraberinde getiren bu durum, aile kurumunu ve ailevi değerleri ciddi anlamda erozyona uğratmakta. Dijital dünyanın imkan ve risklerinden haberdar olmak ve bu alanla ilişkilerimizi sürekli güncel tutmak zorundayız. Çağın gerçekliklerine bigane kalma gibi bir lüksümüz olamaz çünkü bizim insana, hayata ve dünyaya dair bir gelecek tasavvurumuz var. Bizlere düşen ailemizi, gençlerimizi, çocuklarımızı bu süreçte doğru yönlendirmek. Onların tasavvur, istikamet ve istikballerini etki altına alan dijital mecralarda daha dikkatli olmalarını temin etmek.”
Yorumlar
Trend Haberler
Aydın’a yılın ilk karı yağdı
Aydın'da acı ölüm: Hız tutkusu sonu oldu
Nazilli’de okul yangını: Gece başlayıp sabaha kadar cayır cayır yandı
Genç mühendis kansere yenildi
Aydın'da feci kaza! 27 yaşında hayatını kaybetti
Aydın’da feci ölüm: Süt sağarken akıma kapılarak can verdi