Galatasaray'ın İngiliz devi Manchester United karşısında kazandığı zaferin sabahında yazıyorum bu dizeleri. Avrupa kupalarında eğer bir TÜRK takımı mücadele ediyorsa siyah beyaz olan kanım renkleniveriyor.
Çünkü ülke olarak bir olmak, güçlü yarınların meşalesi olacaktır. İngiltere'de İngilizler sahadan çıkamadı adeta.
Tebrikler çocuklar.
Tebrikler Okan Buruk hocam.
Tebrikler tüm Galatasaray camiası.
Yaşasın TÜRK Sporu.
Teşekkürler ülke sporuna değer kazandırdığınız için,
Teşekkürler hanemize yazdırdığınız ülke puanları için.
Teşekkürler Galatasaray * 2016 yılında Avrupa Halter Şampiyonası'nda görevli olarak Norveç’in Forde kentindeydim. Şampiyona’nın son günleri yaklaştığında ülkemiz 8 altın, 2 gümüş ve 2 bronz madalya kazanarak büyük bir başarı elde etmişti. Özellikle sikletlerinde Sibel Özkan, Hurşit Atak ve Daniyar İsmailov’un toplamda Avrupa Şampiyonu olarak İstiklal Marşı'mızla Avrupa’yı dinletmesi bambaşka bir gururdu. Bu tür başarıları, geçtiğimiz yıllarda da yaşamıştık ama daha önce hiç yaşanmamış bir olayı anlatacağım sizlere. Bu organizasyonun yapıldığı yer, sadece 17.000 nüfuslu bir İskandinav bölgesi. Organizasyonun bu kente alınmasını sağlayan kişi, eski Dünya Şampiyonu Stian Grimseth.
Bu bölgenin insanı olduğu için, burada halter sporu çok seviliyor. Çarşamba gecesi 105 kg. C grubu müsabakaları vardı.Bu grupta yine Forde'li sporcular yarışacaktı.
Bir halterci C grubunda rakiplerini geçip ilk sırada yer alsa bile, bırakın madalya kazanmayı ilk 10’a bile girme şansı yoktur. İki Norveçli atlet yarışacağı için salon tıklım tıklım doluydu.
Kişi başı 17€ dan yaklaşık 1.500 adet bilet satılmıştı. Salonun dolduğuna şaşırıp, sadece Norveçli haltercilerin alkışlanacağını düşünmüştüm. Yaşananlar karşısında gözlerime inanamadım İtalyan da alkışlanıyor, Macar da, Arnavut da, Norveçli de. Spor salonu bir konser salonuna dönüşmüştü adeta. O anda salonda spiker hakem olarak görev yapan çok değerli arkadaşım Danimarka'dan Tina Baiter, bu çılgınca seyirci topluluğuna coşkuyla karşılık veriyordu. Hatta sporcuları podyuma davet ederken bir gösteriye davet eder gibi anons yapıyordu.
Bu, tarihte görülmemiş bir olaydı. Tüm salon alkış sesleriyle inliyor, sporcular bir pop yıldızı gibi karşılanıyordu. Çoğunluğu yaşlı olan organizasyon gönüllülerinin “good, good” diye övünmelerine değerdi yaşananlar. Coşku, sevgi, zevk hat safhadaydı. Bütün bu yaşananlar, sporun bir yaşam kültürü olarak benimsenmesinin meyvesidir. Norveç insanı bu meyveyi afiyetle yiyordu. Bu aslında Stian'ın ve ekip arkadaşlarının inanmışlığının eseriydi. Merak ediyorum bizler ve diğer ülke insanları da o meyvenin tadına bakabilecekler mi acaba?
Bizler Türkiye olarak, ülke genelinde spor ve spor seyircileri politikalarımızda yeni reformlar yapmalıyız. Emin olun bizdeki imkanlar birçok ülkede yok. Sadece insan, sadece eğitim, sadece inanmak ve inandıklarımızı tatbik etmek gerek. Başarabilir miyiz sizce? Sağlıcakla...