Wolfgang Amadeus Mozart - Türk Marşı Hikâyeler....."Göçmenlik bir 'buğulu cam' halidir. Ne sen dışarısını net olarak görebilirsin, ne de sana dışarıdan bakanlar içini tam olarak görebilir." Hikâyeler....."Adı şudur, şu fabrikanın işçisidir, adresi de budur diye yazıp yakamıza astılar. Gümrükte kaybolacak eşya gibi indirdiler Viyana'ya..." Hikâyeler.....'Kendimi Almanya'da ikinci derece bir vatandaş olarak hissediyorum, Türkiye'de ise klasik Almancı yaftası sebebiyle para kaynağı olarak görünüyorum' BÖLÜM – 4 30 Ekim 1961’de Federal Almanya Başkenti Bonn’da her iki ülkenin Çalışma Bakanları Hans Katzer ve Cahit Talas 13 maddelik Türk – Alman İş Gücü Antlaşmasını imzalıyor. Ve Almanya aci vatan hikayeleri bu sekilde basliyor demiştim . Gelin bu tarihden önceye kısaca gidelim. Neden Almanya ekonomisinin, sanayileşmesinin bir anda bu denli güçlendiğini anlayalım.İkinci Dünya Savaşı’ndan yenilgi ile çıkan Almanya’nın 6 yıllık savaş sürecinde hem insanları hem de şehirleri büyük bir yıkıntıya uğradı.1 Ekim 1939’da Almanya’nın Polonya’yı işgal etmesiyle başlayan II. Dünya Savaşı, dünya çapında tahminen 55 milyon ölümle sonuçlandı. Tarihteki en büyük ve en yıkıcı savaştı. Savaşın ardından oluşan ikili Almanya sürecinde doğuda Demokratik Alman Cumhuriyeti Sovyet etkisinde Doğu Bloğuna, batıda Federal Alman Cumhuriyeti ABD etkisinde Batı Bloğuna yakınlaştı. Soğuk Savaş olarak bilinen bu dönemde, güç çekişmesinde daha önemli bir konumda olmaları için bu iki Alman devletine yardımlar yapılmaya başlandı. Savaş tazminatları silindi, esir askerlerin kısmen evlerine dönmesine izin verildi.Özellikle Batı Almanya önemli bir ekonomik ivme kazandı ve savaşın izlerini silmeye başladı.Ancak bütün bunlar olurken en önemli sıkıntı sanayi alanlarında çalışacak iş gücünün bulunmasıydı. Batı Almanya ilk dönemlerinde bu sıkıntıyı doğudan gelen kalifiye iş akımı ile karşıladı… Ta ki Berlin Duvarı inşa edilinceye dek. Ayrıca 50’li yılların ortalarında Alman Federal Ordusunun da kurulması ile çok sayıda Alman genci de iş piyasasından çekilmişti. İşte Almanya bu iş gücü açığını kapatmak için Avrupa’nın göç veren ülkeleri olan İspanya, İtalya, Yugoslavya, Yunanistan ve Türkiye’den geçici olarak işçi gücü temin etmeye başlamıştır.1973’den sonra Türkler aile birleşimi ve yasa dışı yollardan Almanya’ya gelmeye devam etti.  1983’te çıkarılan ve 1985’e kadar yürürlükte kalan “Geri Dönüşü Teşvik Yasası” ile Almanya ülkelerine dönen yabancılara, belirli şartların yerine getirilmesi durumunda 10 bin 500 mark, ayrıca çocuk başına bin 500 mark yardım yapma kararı aldı.Söz konusu dönemde 374 bin Türk göçmen Türkiye’ye geri döndü. Söz konusu düzenleme nedeniyle 1985 yılında 1 milyon 400 bine gerileyen Türk sayısı, 1990 yılının sonunda 1 milyon 700 bine yükseldi.Almanya’da yaşayan Türklerin, geri dönüş nedenleri genel olarak memleket özlemi.Bunun yanında, mesleki nedenler, ayrımcılık, ailevi nedenler ve olumsuz tecrübeler ile özellikle gençlerin Türkiye’de daha iyi iş imkânları olduğu düşüncesiyle Türkiye’ye geri döndükleri görülüyor.İstatistikler, 1991 - 2008 yılları arasında Almanya’ya göç edenlerin sayısının Almanya’dan göç edenlerin sayısından fazla olduğunu gösteriyor. Buna karşılık, ilk kez 2009 yılında Almanya’ya göç edenlerin sayısı 27 bin iken, Almanya’dan Türkiye’ye geri dönenlerin sayısı 35 bine ulaşıyor. Daha sonraları,çocuk parası yasası yüzünden çocuklarını Türkiye’den yanlarına getirdiklerinde kötü evlerde oturdular. Bu evlerde banyo ve tuvaleti komşularıyla kullandılar. Berlin, Köln, Frankfurt gibi büyük şehirlerde Türk ‘’ Getto’’ları oluştu. ‘’Getto’’ eskiden Avrupa şehirlerinde etrafı çevrili, sevilmeyen Yahudilerin mahallelerine verilen addı. Türkler, Almanlarla kaynaşmadı. Çünkü Alman yönetim ve toplumu Türkleri kendi içlerine almak için mevcut engelleri ortadan kaldırmadı. Almanlar ucuz bir işgücü olarak, ülkelerinde çalışan ve ekonomik kalkınmalarında büyük pay sahibi olan Türkleri küçük gördü ve dışladı. Türkler, kendi dünyalarına çekilerek yaşadı.Türklerin Almanya’nın bir parçası olmaya başladığı yıllarda ise bütün dünyayı ilgilendiren bir olay oluyor 1989’da Berlin duvarı yıkılıyordu. Dünya tarihi değişiyor Berlinli akrabalar birbirine kavuşuyor, birleşmenin mutluluğu Türklere de yansıyordu. Bu tarihi olayın Berlinli Türklere farklı etkileri de vardı. Berlin ekonomisi çöküyor, ekonomik olarak batının gerisindeki Doğu Almanya beraberinde işsizlik gibi sorunları getiriyordu. Bu güne kadar ana gündem olan duvarın ortadan kalkması ile genel olarak Almanya’nın atmosferi değişiyor; ırkçılık artıyor, yabancılara bakışta olumsuz görüşler, şiddet ve cinayetler ön plana çıkıyordu. 1992 yılında ise aşırı sağcıların kundaklama eylemleri ortaya çıkmaya başladı.Misafir işçi statüsünden kalıcı işçi statüsüne geçiş toplumların birlikte yaşamalarına dair problemlerinde doğmasına vesile olmuştur. Almanlar tarafından Auslander (yabancı) olarak tanımlandılar bu tanımın muhtevasında “dışlanma”, “aşağılama” ve “ötekileştirme” bulunmakta idi. Almanya’nın göç ve göçmen politikalarındaki yaklaşımlar, yabancı düşmanlığı üzerinden gerçekleştirilen iç politika, 1992 Mölin ve 1993 Soligen olayları Türkler üzerinde büyük çaplı olumsuz etkiler meydana getirmiş dışlayıcı ve ayrımcılığın yükseldiği bir dönemin acılarını yaşamaya başlamışlardır.  Türklerin maruz kaldığı bu dışlanmışlık karşı refleksin doğmasına vesile olmuştur. Almanlar tarafından sürdürülen ayrımcılık Türklerde birleştirici güç haline gelmiş, hasret kaldıkları kültürlerine mescitler inşa ederek kavuşmayı arzulamışlardır. Türk Gettosu olarak isimlendirilen şehre uzak bir bölgelerde mescitler, camiler, dernekler, alış-veriş merkezleri gibi bir araya gelebilecekleri ve kendi dinlerini, kültürlerini yaşayabilecekleri, sohbet edebilecekleri mekanlar inşa edilmiştir. Baskıcı yapı, Türkleri kendi din ve kültürlerine daha da bağlanmalarını sağlamıştır. Manfred Schreir “Bizim yabancı vatandaşlarımız, benliklerini ne kadar çok korursa o kadar çok reddedileceklerdir” sözüyle etki-tepki sarmalını özetlemiştir.Duvarın doğu yakasına ilk geçenlerden birisi de dönerdi. Var olan boşluğu iyi değerlendiren Türk girişimciler seyyar satıcılıktan şirketleşmeye uzanan bir yolun ilk adımını atmışlardı. Bunun yanında ilk dönemlerde Türk gurbetçilere, daha sonra da Alman vatandaşlara yönelik Türk girişimcilerin, özellikle gıda sektöründe yaptıkları atılımlar ile işçi olarak gelenler işveren olmuşlardı. İşaret diliyle ekmek aldıkları dönemler bitmişdi artik.2000'li yıllara gelindiğinde Almanya'da Türk nüfusunu 2,5 milyona yaklaştırdı. Bu süreçte Almanya'da  3.nesil Türk nüfusu oluştu.Yeni bir kültür çevresi içinde büyüyen Türk çocukları ebeveynlerinin kültür ve değer dünyalarıyla ile çatıştılar. Birinci nesil göçmen Türklerin, çocuklarına kendi kültür ve değerlerini aktaramamaları kopuş sürecini daha da hızlandırdı.“Acı vatan” Almanya’daki 2. ve 3. nesil Türklerin geçmiş nesle oranla daha iyi iş imkânlarına sahip olduklarını söylemek mümkün. Başlangıçta “misafir işçi” olarak görülen Türklerin çocukları bugün artık işveren, siyasetçi, sanatçı, sporcu, yazar, yönetmen ve akademisyen.Almanya’da yaşayan Türklerin yüzde 30’unun lise, yüzde 15’inin de üniversite veya yüksekokul mezunu olduğu görülüyor. Türkler artık daha çok hizmet sektöründe istihdam ediliyor. Almanya’daki Türklerin en çok istihdamda yer aldıkları işler dönercilik, temizlik, şoförlük, bakıcılık, oto tamiri ve teknik işler.Alman toplumun bir parçası haline gelen Türkler, Almanya’nın çok sayıda şehrinde Türk mahallelerinde yaşıyorlar. Bu bölgelerde Almanlara ait işyerlerinden çok Türk işyerleri, Alman marketlerinden çok Türk marketleri bulunuyor. İlk kuşak yabancı işçilerden üçüncü kuşağa kadar gelen süreci kısaca açıklamaya çalıştım bu kadarla yetinmeye çalışarak makalemin esas konusu olan üçüncü kuşağın problemleri üzerine durmaya çalışacağım. Ronda Alla Turka – 5”de görüşmek üzere...