“Paylaşacak dostlarınız yoksa, iyi şeylere sahip olmanın da bir anlamı yoktur…” – Seneca
“Sonra çekildim bir kenara, seyrettim bütün olup biteni. Baktım kimde ben ne kadarım, kim bende ne kadar kalmış diye.” – Özdemir Asaf
Felsefede, insanın öleceğini bilerek yaşamasına trajedi olarak bakılır. Oysa belki de asıl trajedi, insanın öleceğini unutarak yaşamasıdır. İşte tam da burada Sigmund Freud’un dediği gibi:
“İnsan öleceğini bilerek yaşamıyor. Yaşayacağını sanarak ölüyor…”
İnsan bu dünyaya bir amaç uğruna gelmiştir. Sevmeli, sevilmeli, ama en önemlisi ahlaklı ve dürüst olmalıdır. Bencil olmak yerine paylaşımcı olmalı; hayatı doğru yaşamak istiyorsa, her zaman daha iyi bir dünya için savaşmalıdır. Zorda kalmış birine ya da bizlerin el uzatmasına ihtiyacı olan canlılara yardım etmeli, karşılık beklemeden içten gelen davranışlarını sergilemelidir.
Bu yardımları yaparken de canlıları rencide etmemeli, onları kırmamalıdır. Merhamet, insan olmanın en değerli yanıdır. Hepimiz bu değeri koruyalım. İnsana, hayvana ve doğaya merhamet edelim. Hayvanlar için ne yapabiliriz diye düşünmeden önce, hayvanlara merhametin önemini anlamalıyız.
Gereken tepkiyi veremediğin her olayda insan biraz daha değersizleşir ve öz saygısını kaybeder. Bazı kavgalar çıkmalı, bazı kalpler kırılmalı ve bazı insanlar kaybedilmelidir. Bu, hayatın kendini yenileme şeklidir.
– Çılgın At (Tȟašúŋke Witkó)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sadece insanlara değil, tüm canlılara karşı merhametli olunmasını emretmiştir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurur:
“Merhametli olanlara Rahman olan Allah merhamet eder. Yerde olanlara merhamet edin ki, gökte olanlar da size merhamet etsin.”
(Tirmizi, Birr, s. 16)
Hadiste geçen ‘yerde olanlara’ ifadesi, her çeşit canlıyı kapsar. Peygamberimizin başka bir hadisinde de merhamet dolu bir hikâye yer alır:
“Bir adam yolda yürürken susadı. Bir kuyu bulup içine inerek susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyan ve toprağı yemekte olan bir köpekle karşılaştı. Adam, ‘Bu köpek de benim gibi susamış,’ diyerek tekrar kuyuya indi, mestini suyla doldurdu ve ağzıyla taşıyarak köpeği suladı. Allah, bu davranışından dolayı adamın günahlarını affetti.”
İnsan, insana, hayvana ve doğaya merhamet etmelidir ki, merhamet bulsun. Sessiz kalan, kendini ifade edemeyen hayvanlar için ses olmalıyız.
İslam, işkencenin her türlüsünü yasaklamıştır. İnsanlara işkence yapmayı yasakladığı gibi, kendini koruyamayan hayvanlara eziyet etmeyi de yasaklamıştır. Her ne sebeple olursa olsun, bu tür davranışların gerekçesi yoktur. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Kim haksız yere bir canlıyı öldürürse, kıyamet günü o canlı ondan şikâyetçi olacaktır.”
(Kenzu’l-Ummal, h. no: 39968)
Hadis-i şerifte, hayvanların kıyamet gününde zulme sessiz kalmayacağı, o gün konuşacakları belirtilir. Allah, hayvanlar için şöyle der:
“Hayvanlar benim sessiz kullarımdır; şimdi zulme susuyorlar ama hesap günü konuşacaklar.”
Son olarak Dostoyevski’nin “Ölüler Evi” kitabından bir alıntı ile bitirelim.
Dostoyevski, kalabalık bir toplantıda yaptığı konuşma ve okuduğu şiir nedeniyle Rus Çarı tarafından hapse mahkûm edilir ve Sibirya’ya sürgün edilir. Hapis yıllarını “Ölüler Evinden Anılar” adlı kitabında anlatır. Yazar, bu kitabında, halkı ve insanları tanıdığını düşündüğünü, ancak yanıldığını hapis yıllarında anladığını belirtir.
Sürgündeyken Dostoyevski, hapishanedeki bir köpekle insan ilişkileri üzerine gözlem yapar. Yanından geçen her mahkûmun köpeği tekmelediğini fark eder. İlginç olan, köpeğin mahkûmlardan kaçmaması ve yanına biri yaklaştığında tekme pozisyonu almasıdır.
Bir gün Dostoyevski köpeğe yaklaşır ve başını okşar. Köpek, bir süre şaşkın bir şekilde ona bakar, sonra hızla uzaklaşır ve acı acı havlar. O günden sonra, köpek her Dostoyevski’yi gördüğünde ondan kaçar.
Bu davranışın psikolojik bir açıklaması vardır: Kötülüğü hayatın şartı kabul eden canlılar, sevgi ve merhametle karşılaştıklarında afallarlar. Ruhu köleleştirilmiş bir köpek, sevgiye açtır. Bu, insanlar için de geçerlidir. Bazen kötü davrandığınız insanlar size tapar, bazen de iyi davrandıklarınız sizden nefret eder.
Kağıtla kalın, kalemle kalın, insanlığınızla kalın…