Wolfgang Amadeus Mozart - Türk Marşı "Beklentiler ve gerçekler"  Almanya başta olmak üzere Batı Avrupa ülkelerine çalışmak üzere giden Türk işçilerinin bu kadar uzun süre oralarda kalacağını kimse düşünmemişti . Başlangıçta herkes memnundu. Geçen zaman içinde şartlar değişti ve geçici olarak başlayan bu gidiş göçe dönüştü.Alman tarafı zor da olsa bu göçü kabullenmek zorunda kaldı. Ellisekiz yıl içinde çok çeşitli politikalar ve uygulamalar görüldü.  Göç üzerine çeşitli değerlendirmeler yapıldı .Önceki yıllarda "geri dönüş " sorunları değerlendirilirken,sonraki yıllarda "uyum" sorunları üzerine yapılan çalışmalar dikkati çekti.Yıllar geçti, roller değişti. Gurbet vatan olurken, vatan gurbet olmaya başladı. Zaman içinde değişiklik gösteren sorun ve eğilimler ortaya çıktı.  BÖLÜM – 3 Annem dokuma fabrikasında çalışırdı ,iş bitimi eve yorgun  geldiğinde ikinci işine başlardı hemen, çocuklarına yemek hazırlamak evin temizliği, çamaşırlar (o dönemde mutfakdaki elektronik yardımcılar yoktu ;olsada o eşyalara verilecek para yoktu ) Saçını süpürge etmek derler ya annem  yıllarca çocukları  uğruna çalıştı.  "Sizin için saçımı süpürge ettim." dediğini hiç bir zaman duymadık ama bunu biliyorduk. Seni seviyorum anne .  Almanya’da yabancı, Türkiye’de ise almancı konumunda olduklarından kendilerini ne Almanya’ya ne de Türkiye’ye ait hissetmektedirler.Alman toplumu ile iletişim kurabilecekleri en önemli araç olan dil sorununu çözemeyen birinci kuşak Türk göçmenler, Türkiye eksenli geleneksel kimlik ve kültür yapılarını korumak amacıyla genelde gettolarda konumlanmışlardır. Bu içe kapanma onları Alman toplumundan ve hâkim kültürden soyutlamıştır. Alman toplumu tarafından uyumsuz yabancılar olarak görülmeye başlayan Türk göçmenler iki Almanya’nın birleşmesi ve yaşanan ekonomik sorunlardan dolayı artan ırkçılık hareketleri ve yabancı düşmanlığı ile karşılaşmışlardır.  . Almanya’daki Türk toplumunu, oradaki yaşam süreçleri ele alındığında üç farklı nesil olarak değerlendirmek mümkündür ve tabi buna paralel olarak çalışan Türklere verilen isimler de farklılık göstermiştir. “Almanya, 1980’lere kadar ülkedeki yabancıları ‘Gastarbeiter’ (misafir işçi) olarak tanımlamaktaydı. Çünkü bir ‘göçmen ülkesi’ olmak istenmiyordu. Ancak zamanla geri dönüşleri gecikince ‘Mitarbeiter’ (Çalışma/İş arkadaşı), ülkede kalıcı oldukları kesinleşince de ‘Migranten’ (Göçmenler) terimi kullanılmaya başlandı” . 1980’lerdeAvrupa”da çalışan Türk işçileri ya kendi vatanlarına tekrar geri dönmeye başlamakta, ya da kendi evlerinin güvenliği içinde "video kasetlerini"seyrederek çalıştıkları toplumdan izole bir şekilde varlıklarını sürdürmeye çalışmakta.Kaldı ki  o yıllarda Avrupa' da mevcut 2 milyonu aşkın nüfusumuza rağmen Türk işçileri organize bir baskı grubu da oluşturamamış, yapılan haksızlıklara karşı "lobbying"yapacak kitle iletişim vasıtalarıyla, kamu otoriteleriyle, o ülkenin baskı gruplarıyla ilişkiler kurabilecek bir topluluk da oluşturamamış. Geçen yıllar içinde yukarıdaki üzücü tablo devam ederken bazı önemli değişimlerden söz edilebilir. Örneğin geniş bir kesim tarafından kalıcı olma kararı verilmiş olduğu, daha da önemlisi Almanya'nın bu kararı kabullenmek zorunda kaldığı görülmektedir. Ayrıca o dönemlerin vazgeçilmez eğlencesi "video kaset seyretme" yerine teknolojik gelişmelere bağlı olarak uydu antenler ya da kablo üzerinden günlük Türkçe yayınları izlemeleri mümkün hale gelmiştir.Ancak o günden bugüne devreden yetersizlikler de söz konusudur. Örneğin Almanya'ya yerleşen insanlarımız bugün de büyük bir çoğunlukla yaşadıkları toplumdan izole bir şekilde varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Binlerce dernek ve çatı örgütü kurmalarına rağmen; bugün de organize bir baskı grubu oluşturamamışlardır. Bulundukları ülkenin kendilerine ya da Türkiye'ye yaptıkları haksız uygulamalara karşı kitle iletişim vasıtalarıyla,kamu otoriteleriyle, o ülkenin baskı gruplarıyla ilişkiler kurabilecek bir topluluk da oluşturamamışlardır.  Türkiye’de yaşayan akrabaların yurt dışında çalışanlara karşı bu ve buna benzer olumsuz yaklaşımları, Türkiye’ye karşı bu insanların artık mesafeli durmalarına ve anayurtlarına geri dönmeyi sorgulamalarına neden olmuştur. “Birinci kuşağı temsil eden Türklerin büyük kısmının geri dönme hayali gerçekleşmeyince, emekliliklerini Türkiye’de değil de Almanya’da huzur evlerinde, Almanlarla birlikte geçirmektedirler”