Türkiye’de bir Türk’ün otomobil alması, bir Amerikalının bir Avrupalının kendi ülkesinde otomobil almasına kıyasla çok çok zor. Bunun iki ana nedeni var. İlki gelirimiz az. Günlük 8 saatlik emeğimize göre daha az kazanıyoruz. Bu her seviye için benzer. Asgari ücretlisi de daha az kazanıyor, doktoru da mühendisi de daha az kazanıyor.
İkincisi ise vergiler. Bir aracın üretim maliyeti belli, üzerine nakliye geliyor, ama asıl farklılaşma vergi tarafında. Ülke olarak özellikle bazı modellerde bir araç kendimize alırken 3 araçlık parayı da devlete vergi olarak ödüyoruz. ÖTV, KDV, ÖTV’nin KDV’si gibi vergilerimiz mevcut.
ÖTV dilimleri yüzde 45 ile başlıyor, yüzde 50, yüzde 60, yüzde 70 ve yüzde 80, yüzde 130, yüzde 150 ve son yüzde 220 ile bitiyor. Ancak baktığımızda alt dilimlerde bir araç bulunmuyor. Sık sık ÖTV matrah güncellemesi yapılması gerekirken yapılmıyor.
2023 yılında 2 kez MTV alınan ortamda çok da büyük beklentilere girmemek gerek diye düşünüyorum.
Hem emeğin karşılığı aldığımız ücret hem de vergiler dolayısıyla, yurtdışında 1 ayda alınacak aracı 1 yılda çalışarak alamıyoruz.
Enflasyonun artması ile birlikte, otomotiv piyasası enflasyondan korunma aracı haline geldi. Son 2-3 yıldır net olarak görüyoruz. Ancak fiyatların sürekli arttığı, gelirin benzer oranda artmadığı bir ortamda olay terse döndü. Nisan ayında sıfır araç satışları geçtiğimiz yıla göre düşüş gösterdi. Kredi faizlerinin artması ve kredi çekilen miktarın azalmasının da etkisi var.
Bu 2. elde uzun vadede fiyatların düşmesini sağlamaz ancak reel getiride işler değişebilir. Reel getiri açısından baktığımızda her ürünün fiyatı 3 katına çıkarken örnek olarak arabanın fiyatının 2 katına çıkması reel anlamda düştüğünü gösterir.
Satın alma gücümüzün arttığı bir Türkiye dileğiyle…