İstanbul’da deprem paniği yaşandı. Sarsıntı, kısa bir süreliğine herkesin hayatını alt üst etti. Yalnızca birkaç saniye süren bu sarsıntı, yüzbinlerce insanın kalbine korku saldı. Ancak şu bir gerçek ki, İstanbul’un her köşesinde korku duvarlarını yıkan bu sarsıntı, bize bir kez daha şunu hatırlattı: Deprem, bizim gerçeğimiz. Her ne kadar hazırlıklar yapıldığını söylesek de, gerçekte bu hazırlıklar yetersiz ve zamana yayılan geçici adımlardan ibaret.

İstanbul, her an büyük bir depreme hazırlıklı olmalıdır. Fakat gelin görün ki, deprem olayı sadece bir ‘katastrof’ olarak değil, ‘belirli aralıklarla’ gündemimize geliyor. Gözümüzü açıp bakınca, sadece birkaç adım atıldığını, bazı bölgelere kentsel dönüşüm yapıldığını ve birkaç yeni bina inşa edildiğini görüyoruz. Ama bunun ötesinde, çok daha büyük bir hazırlık ve çözüm gereken bir sorunla karşı karşıyayız.

Yıllardır yapılan toplantılarda, bilim insanları ve uzmanlar İstanbul için büyük bir deprem uyarısı yapıyor. Ancak bu uyarılar genellikle kısa vadede etkisiz kalıyor. Depremin yaşanacağı tarihi kestiremesek de, bunun ne kadar yakın olduğunu bilmemiz mümkün. Ama mevcut durum, İstanbul’un bu felakete tam anlamıyla hazırlanmadığını gözler önüne seriyor.

Şehirdeki eski yapılar hala büyük risk taşıyor. Yıkılmaya yüz tutmuş binalar, sağlam olmayan zeminler ve yetersiz denetimler, bir felakete zemin hazırlıyor. Yapılan kentsel dönüşüm çalışmaları sınırlı bir bölgede yapılırken, çok daha geniş bir alanın bu dönüşüme ihtiyaç duyduğu bir gerçek. İstanbul’un her köşesinde, her binasında, her mahallesinde bu dönüşümün hızla yayılması gerek.

Diğer taraftan, afet sonrası müdahale ekiplerinin etkinliği de sorgulanmalı. İtfaiye, sağlık ve güvenlik ekipleri görev başında olsa da, bu ekiplerin sayısı ve ekipmanları yeterli mi? Zorlu coğrafi şartlar ve yoğun nüfus, müdahale süresini uzatıyor. Böyle durumlarda hızlı ve etkili müdahaleler kritik önem taşıyor.

Yetkililer, bu konuda daha fazla çalışmak yerine genellikle sorunu görmezden geliyorlar. “Büyük deprem” denildiğinde, büyük bir felaketi beklemek yerine, hazırlıklı olmak ve erken tedbir almak çok daha önemli. Toplumun bilincini artırmak, doğru eğitimler vermek ve afet sonrası süreçler için etkili bir plan yapmak, hayati derecede önemli.

Herkesin, bu konuda ciddi adımlar atılması gerektiğini anlaması için belki de bir başka sarsıntıyı beklemek gerekecek. Fakat, daha fazla can kaybı yaşanmadan, İstanbul’un deprem gerçeğiyle yüzleşmesi gerektiği aşikâr. Yetkililer, zamanı boşa harcamadan, daha etkin ve kalıcı çözümler üretmelidir. Bu şehir, bu halk, bu ülke daha fazla risk almak zorunda değil.