Modern zamanların modası: Tekbir’den rahatsız olmak… *** Kahramanmaraş merkezli depremde enkaz altından çıkarılan vatandaşlarımızın sevinçlerini tekbirlerle açığa vuranlardan rahatsız olmak… Sadece bizde olsa gerek. İnsan, böylesi kurtuluşlardan sonra başka ne diyebilir ki? *** Bir takım şahıslar, bu rahatsızlıklarını ifşa ederken… O kadar rahatlar ki… Sanki Müslümanlar bu ülkede yaşamıyorlar..! Hıristiyan bir ülkedeymişiz gibi hakaretlere maruz kalınması çok incitici… Meselâ bir gazeteci ne diyor? “Kurtarma çalışmaları sırasında ‘Allahu Ekber’ diye slogan atmak nasıl bir zihniyettir? Pes artık.” Bir gazete: “Bu başlı başına bir cinayettir. Kim bu her kurtuluşta ‘tekbir’ getirenler?” Bir dizi oyuncusu ne diyor? “Devlet ve Allah kelimelerini aynı yerde görmek istemiyorum. Artık yeter.” Pekiyi bu tepki verenler bir anda mı ortaya çıktı? Nasıl bir ruh haliyle bu tarz ifadeler ağızlarından dökülüveriyor? Şuuraltının açığa varması mı? *** Bu ve benzeri davranış sergileyenlerin fikrî zeminini iyi analiz etmek gerekmektedir. Meselâ, şu görüşten beslenen Batıcı zihniyet gibi… “(…)Kafamızın değişmesi, edebiyat anlayışımızın değişmesi gerekir. Onu nasıl değiştireceğiz? Bir tek yol vardı: çocuklarımıza Yunancayı, Lâtinceyi öğretmek, onları Yunan, Lâtin yazarlarının eserleriyle yetiştirmek (...). Kafamızı Değiştirmek gerektir, onun değişmesi, Batı âleminin düşünüşüne, görüşüne, ermemiz için çocuklarımızı, büğünkü Batı âleminin kökü, kaynağı olan Yunan, Lâtin eserleriyle yetiştirmemiz gerektir (Nurullah Ataç, Karalama Defteri, Ararken, YKY yay.2021 İstanbul, s.58-59). Devamla… “Duygularımızı feda etmeden düşüncelerimizin dilediği görüşü gerçekleştirelim… Olmaz öyle şey. Duygular düşüncelere karşıt olunca onları yenerler. Komıyalım böyle olmasına, düşüncelerimizin gerektirdiği duyguları edinmeğe özenelim. Bir devrim çağı yaşadığımızı söylüyoruz, o devrimi içimizde de yapmalıyız, duygularımız da bir devrim geçirmeli. Yaşayışımızda, görüşlerimizde, düşünüşümüzde bir değişme olmasını istiyoruz. Bunu gerçekten, istiyorsak duygularımızın da değişmesine katlanacağız. Ağır bir ödevmiş, üzücü bir ödevmiş bu. Ne yapalım? Devrim dediğiniz de kolay değildir ki! Ağır yüklere, üzücü, ezici ödevlere katlanmağı gerektirir” (a.g.e., 98). İşte aydınlamacı felsefesine iman… Batıcılık ruhlara işlemeli ki, duygular da yok olsun… Sayın yazar, bunu tavsiye ediyor… Doğrudur… Yoksa Tekbir’den başka türlü rahatsız olunmaz ki..! Batıcılığı kurtuluş ümidi olarak gören, geçmişi tamamen yok ederek geleceğe taşımaya iman etmiş Ataç ve benzeri aydınlar, rahat olsunlar… Meyvelerini topluyorlar. Artık bundan sonra şöyle dense; yeridir: My god… God give me patience … God bless you… Anlamlarını da batıcılardan öğreniverin..! Şimdi tam batıcı olduk..! Gözünüz aydın..! Tövbe, bundan sonra ..! “Allahu Ekber”… “Suphanallah”… “"Bismillâhirrahmânirrahîm" de demeyeceğiz..! Oldu mu Batıcı dostlar…!