Sosyal adalet, tavan ve tabanın azınlıkta; bu ikisi arasındakilerin çoğunlukta olması esasına dayanır. Yani yumurta şekli diye ifade edebileceğimiz, ortalama sınıfın gelir açısından şişman olması, sosyal adaletin tesis edildiğine işarettir. İdareci, idare edileni ne kadar düşünür ve gözetir ise cemiyette nizam ve intizam o nispette güzel olur. *** Hazret-i Ömer (r.a.), içinde 400 altın bulunan bir keseyi kölesine verdi ve onu (Bu ümmetin emîni ve aşere-i mübeşşereden olan) Ebû Ubeyde bin el-Cerrâh(ra)hazretlerine götürmesini, sonra evde bir müddet bekleyip bunu ne yapacağına bakmasını emretti. Köle keseyi götürdü ve Ebû Ubeyde (ra) hazretlerine: “Emîru’l-mü’minîn bunu ihtiyaçlarınızda kullanmanız için gönderdi” dedi. O da: “Allâhü Teâlâ, onun bizi gözettiği gibi ona da ihsân eylesin, rahmet etsin” diye hayır duâ ettikten sonra bir hizmetçisini çağırdı. “Şu yedi dinarı falana, şu beş dinarı filana…” diyerek tamamını ihtiyaç sahiplerine dağıttı. Köle dönüp gördüklerini Hazret-i Ömer’e (ra) bildirdi. Hazret-i Ömer 400 altın bulunan bir kese daha hazırlamıştı. Onu da (bu ümmetin dînî hükümlerini en iyi bilen) Muâz bin Cebel hazretlerine götürmesini ve ne yapacağını görünceye kadar beklemesini emretti. Köle, parayı Hazret-i Muâz’a (r.a.) teslîm edip Hazret-i Ubeyde’ye söylediklerini söyledi. Hazret-i Muâz da Hazret-i Ebû Ubeyde’nin yaptığı gibi bütün parayı ihtiyaç sahiplerine dağıttı. Köle, Hazret-i Ömer’in yanına dönüp bunu da haber verdi. Hazret-i Ömer(ra): “Onlar birbirlerinin kardeşleridir” buyurdu. Hazret-i Ali (k.v.) buyurdu: Şu dünyanın nizâmı ve ayakta durması dört kimseyledir: İlmiyle amel eden ve onu öğreten âlim, Bilmediğini öğrenmekten çekinmeyen câhil, Allâhü Teâlâ’nın emrettiği yerlere cömertçe malını harcayan zengin, Başkasının dünyası için kendi âhiretini satmayan fakîr.