BİZ KİMDİK BİLİYOR MUSUNUZ?
Atalay Kızılay
Parkta yaşlı bir amca ve torunu oturmakta, oynayan çocukları seyrediyorlar.
Torunun elinde akıllı bir telefon, bir yandan da dedesine laf yetiştiriyor.
-“Dede sizin çocukluğunuzda da salıncak var mıydı be.”
-“Vardı vardı, sen işine bak.”
-“Dede sizler neler yapardınız, niye anlatmıyorsun be.”
Tespihini yavaş yavaş çekiyor, belli ki içinden şükür ediyor yaşlı amca.
Kafası karışıyor olmalı ki, kısa ve net bir cevap verdi.
-“Lüzum yok yavrum, sen işine bak.”
Bir an bizim zamanın çocuklarını düşündüm.
Sahi bizler neler yapardık.
Dilim döndüğünce, hatırladığım kadarıyla,
Size biraz anlatayım zamane çocukları.
Biz kimdik biliyor musunuz?..
Kesme şekeri ilk gördüğümüzde, buna nasıl şekil vermişlerde böyle olmuş diye heyecanlanan çocuklardık biz.
Bir gün benim de bir uçan balonum olsa diye hayaller kurarak uykulara dalan, hüzünlü çocuklardık biz.
Karnemize zayıf düşürdüğümüzde, ailemize bunu nasıl izah edeceğiz diye yüzü kızaran çocuklardık biz.
Semt pazarlarına akşama doğru fiyatlar ucuzlar diye karanlık çöktüğü anda giden, zorluğu bilen çocuklardık biz.
Ahizeli telefonlara kimin aradığını bilmeden, herkesten önce ilk alo’yu diyebilmek için koşan, telaşlı çocuklardık biz.
Siyah beyaz televizyonlar ile gördüklerimizin rengini hayal eden, yayın bitince okunan İstiklal Marşımızı duyduğumuz an’ da yattığımız yerden ayağa kalkıp saygı duruşu yapan, onurlu çocuklardık biz.
Doğum günlerimizde kendisine kitap armağan edilen, gazetelerden günlerce kupon biriktirilerek sahip olduğumuz temel britannica, meydan larousse, gelişim hachette gibi merak ettiklerimizi öğrenmeye çalışan ansiklopedi çocuklarıydık biz.
Uzaktan kumandalı televizyonla ilk tanışmamızda oturduğumuz yerden sadece 3–5 kanalı değiştirebildiğimiz halde mutlu olan, mütevazı çocuklardık biz.
Belediye otobüslerinde, hamile ile yaşlı teyze ve amcaları gördüğümüzde yerimizi onlara vermek için ayağa kalkan, merhametli çocuklardık biz.
Bayramlarda bizleri lavabo pompası gibi öpen teyzelerin verdiği mendilleri, harçlık veren amcaları, dedeleri özleyen, kazandığımız paraları atari salonlarında, gençlik parkındaki çarpışan otolara binerek harcayan çocuklardık biz.
Kışın soğuklarında pekmez ile tahini karıp yiyen, üşümemek için içimize yünlü içlik giyen, garip çocuklardık biz.
Sokaklarda gazoz kapağı toplayıp, sigara paketlerinden, mektup pullarından koleksiyon yapan, akşam ezanı okundu mu dayak yememek için evlere koşan çocuklardık biz.
Sütü bakkaldan alamayıp, hafta sonları mahallenin sütçüsünü elimizde tencerelerle bekleyen, sonra o sütü kaynatıp üzerindeki kaymağı afiyetle yiyen, komşudan aldığımız maya ile o sütün sobanın yanında yoğurt olmasını bekleyen, sabırlı çocuklardık biz.
Kışlık kazaklarımızı güveler yemesin diye bolca naftalinleyip valizlerde eşyalarını saklayan, umutlu çocuklardık biz.
Komşu apartmanların meyve ağaçlarına gizlice çıkan, dalından meyve yemenin zevkini çıkartan ama yaptığıyla da utanan, içinde Allah korkusu olan çocuklardık biz.
Bizden bir yaş dahi büyüklerimize abi, abla diyecek kadar saygılı olan çocuklardık biz.
Mahallemizde kızlarla erkeklerle toplaşıp yakan top, yedi kiremit oynayan, küfür etmeyi bilmeyen centilmen çocuklardık biz.
Evde çorba diye sadece tarhana çorbası içen, dışarıda domates çorbasının üstüne kaşar serpildiğini gördüğünde sündüre sündüre o çorbayı içmeyi beceremeyen, masum çocuklardık biz.
Çikolatanın tadını bayramdan bayrama bilen, pötibör bisküvi arasına sade lokumu bastırıp pasta niyetine afiyetle yiyen, mutlu çocuklardık biz.
Mahallemizden geçen macuncu, simitçi, pamuk ve elma şeker satıcılarını gördüğümüzde heyecanlanan, yokluğu bilen çocuklardık biz.
Siyah önlükleri, beyaz yakaları olan, sabahları okulda andımızı bağıra bağıra söyleyen, vatansever çocuklardık biz.
Daha sizlere ne söyleyeyim.
Bizlerin o tatlı ve telaşlı heyecanlarından şimdi ne kaldı geriye.
Bu zamane çocukları, ileride kendi çocuklarına acaba hangi hikâyelerini anlatacaklar.
Aslında bizler çok şanslıydık ve çok mutluyduk!..
İnşallah, çocuklarımızın da mutlu olacağı,
Bize öğretilen maddi ve manevi değerlerin hiç unutulmayacağı bir yaşamları olsun.
Bir gün bu dünyadan ansızın gidersem ya da bugün parkta gördüğüm yaşlı amcaya sorulan soru, yaşlandığımda bana da sorulursa ve ben bu yaşadıklarımı, yaşlılığın vermiş olduğu yorgunluk ve hüzün ile unutur, hatırlayamazsam,
Beni affedin olur mu?..
Bu yazdıklarımı okuyun ve bizleri biraz hissedin.
İşte biz böyleydik zamane çocukları!..
Cevdet Gökhan TÜZÜN, üstat kalemine yüreğine sağlık. Bu yazını paylașmama izin verdiğin için teşekkürler...
Yorumlar
Trend Haberler
Aydın'da acı ölüm: Hız tutkusu sonu oldu
Nazilli’de okul yangını: Gece başlayıp sabaha kadar cayır cayır yandı
Genç mühendis kansere yenildi
Aydın'da feci kaza! 27 yaşında hayatını kaybetti
Aydın’da feci ölüm: Süt sağarken akıma kapılarak can verdi
Kuşadası'nda zamlara karşı çare sobalar oldu