Batı Avrupa’ya işçi göçü denildiğinde akla tek yönlü ve devam eden bir göç süreci gelse de sosyal gerçeklik bundan farklıdır. Türkiye’den Batı Avrupa’ya göç sürecini ele alan bu çalışmam, yeni ülkedeki yaşam ve uyum çabaları, geride kalanlar ve geri dönüş bağlamında yurtdışındaki işçi ailelerinin yaşamlarına ilişkin fotoğrafın farklı parçaları gibi düşünülebilir. 1950’li yılların Türkiye’sinde toplumun önemli bir kesimini etkileyen ve ekonomik açıdan ülkenin kalkınma programlarına yansıyacak derecede önemsenen Batı Avrupa’ya işçi göçü çeşitli sosyolojik çalışmalara da yansımıştır. Çünkü göç nedeni, gerçekleşme biçimi ve göçmenlerin Avrupa’daki yaşamları açısından farklı dönemsel özellikler göstermektedir. Bu çalışmamda Türkiye’den Batı Avrupa’ya işçi göçü bireysel göç, firma, kurum destekli göç ve ikili anlaşmalar dönemi (1950-1960’lı yıllar), aile birleşimi (1970’li yıllar), geri döndürme politikaları (1980’li yıllar), vatandaşlık hakları (1990’lı yıllar), entegrasyon ve asimilasyonist politikalara dönüş (2000 sonrası) olmak üzere toplam beş dönem şeklinde ele alınabilir. Bu bağlamda Türkiye’den Batı Avrupa’ya işçi göçünün sosyolojik etkileri ve sonuçları bu beş dönem üzerinden ele alınarak değerlendirilmelidir.Avrupa Türkleri, atmış sekiz yıl önce Türkiye’nin çeşitli yerlerinden yola çıkarak bir göç yaşamışlardır. Almanya’dan geri dönmeyerek kalıcı oldukları ülkeyi yurt edinmişlerdir.Bu yer değiştirmenin, yerleşmenin ve kültürleşmenin sonucunda Avrupa’da farklı,yeni bir toplum doğmuştur. Göç kökenli toplum ile yerleşik toplum arasındaki etkileşim, her iki tarafı da değiştirmiştir. Türkiye’den Avrupa’ya gelip burada yaşamaya başlamayla ortaya çıkan problemlerin çözüm biçimleri, onların Avrupa Türkü olan kimliklerini oluşturmaktadır.Hollanda'canın ve köken dilinin eğitimi, çevreyle kurduğu ilişkileri, okul ve meslek hayatı, emeklilik ve gündelik yaşamda karşılaştığı güçlükler, onların hayat tecrübeleridir.Geçici işçilikten kalıcılığa ve yurttaşlığa geçmeleri, her iki toplumun karşısına entemel problem olan kimlik meselesini ortaya çıkarmıştır. Avrupa bu farklı kimliği tanımak için, demogratik ihtiyaç olmasına rağmen isteksiz davranmaktadır. Göç kökenli Avrupalı ile yerli Avrupalıları eşit yurttaş saymayan yasanın olması, ırkçılık dan vazgeçmeme politikası aşılması gereken önemli bir handikaptır.Mesut Ōzil olaylarında oldugu gibi. Ülkelerin eşitlikçi ve demokratik olmayan uygulamaları, göçmenlerin topluma uyumunu engellemektedir. Antikacıları gezmeyi çoğu insan gibi ben de çok seviyorum. Sahaf gezmenin tadı ayrıdır. Antika gezmenin de. Antikada kullanılmış binlerce eşya, binlerce hatıradır aynı zamanda. Onları kullanan insanların hikayelerini anlatır bize. Kim bilir şimdi belki vefat etmiş, belki yaşlılığının son demlerini yaşayan binlerce insanın yaşam hatıraları.Bu gün dolaştığım antikacının arkasında eski video kasetleri ile karşılaştım. Hemen benim de video hatıralarım canlandı.Gurbetçi evimizde videomuz vardı.Annemin dantel örgüsüyle süslediği. Her hafta sonu mutlaka yeni gelmiş videolardan kiralardık. Yeşilçam filmleri ,Hint filmleri en çok seyrettiğimiz filmlerdi. Bol bol karate filmleri de seyrederdik.Videocumuz öyle yeni filmleri hemen getirmezdi. Ağır abi takılırdı. Sonra işin başına oğlu geçmişti de film arşivi biraz zenginleşmişti. Japonya’da faaliyet gösteren ve VHS kaset üreten dünyadaki son firma olan Funai Electric, artık üretimi durdurma kararı almış. 30 yıldan bu yana VHS kaset üretimi yapan firmanın üretim bandından Agustos ayından itibaren yeni bir kaset çıkmayacak üzüldüm. Özellikle 1980’li yıllarda özellikle Avrupa’nın büyük  kentlerinde yavaş yavaş biz gurbetçilerin evlerine girmeye başlayan VHS kasetler bir süre sonra biz Türk'ler için vazgeçilmez bir eğlence aracına dönüşmüştü.