Üstad Necip Fazıl, insanların farklı ırklara mensubiyetin tabii olduğunu, Allah’ın takdiri böyleymiş diyerek şöyle devam ediyor: “Bizim anladığımız milliyetçilikle ruhi muhteva (içerik) esastır; ondan sonra ona bağlı milli tecelliler ve tahassüsler bizim milliyetçiliğimizin tablosunu çizer. Namık Kemal Arnavut’tur. Ama ırk meselesi, şuradan doğabilir ki, Arnavudu, Çerkezi, Kürdü, hepsi Müslüman olarak nazarımızda eşit iken (müsavi), bunlar kendilerini İslami ölçü dışı bir nispetle bizden koparıp da ayrılmaya doğru giderlerse o zaman her birinin Arnavutluğu, Çerkezliği, Kürtlüğü ayrıca kabahat olur. İşte o zaman Türklük girer araya. Ve dine hizmet noktasında nefsine imtiyaz arayabilir. Biz buna kabahat demeyiz o takdirde. Nitekim Akif de Arnavuttur ama ciddi bir Müslüman ve Türk’tür nazarımızda (Sahte Kahramanlar, İstanbul, 1996, s. 89).
Demek ki Akif’in kavmî aidiyet bakımından Arnavut olması, onun milliyet bakımını Türk olmasına mani değilmiş. Ama bu arkadaşlar (Yeni Anayasa adı altında ayrıştıranlar-M.M.) sürekli 36 kavim adı sayarak, bu kavim mensuplarını Türk milleti kavramı altında birleştirmeyi düşünmedikleri gibi sürekli onlara kavim kimliği etrafında kemikleştirmeye, kavmi kimliklerini kutsallaştırarak, o kimliğe hukuki, yasal, kurumsal yapı kazandırarak Türk millet birliğini bölüp parçalamaya çalışıyorlar. Necip Fazıl’ın öğrencisi olduğunu iddia eden bu arkadaşlar, Necip Fazıl’ın: ”Nitekim Akif de Arnavuttur ama ciddi bir Müslüman ve Türk’tür nazarımızda…” sözünü bugüne uyarlayarak şu şekilde kullanma basiretini gösteremiyorlar maalesef: “Nitekim bazı müzik vatandaşlarımız Kürttür ama ciddi bir Müslüman ve Türk’tür nazarımızda…” Böyle deseler o zaman Türkiye devleti sınırları içinde Türk millet birliğinden koparılarak ayrı bir millet oluşturmak için bu kadar yasal ve kurumsal bir gayretin içinde olmazlardı. Necip Fazıl, milliyeti sosyolojik, kültürel ve hukuki anlamda ortak kimlik, kavmiyeti de biyolojik bir kavram olarak alıyor. Bu doğrultuda millet terimini şöyle tanımlıyor (Nurullah Çetin, s.165):
‘Millet, demek, şuur ve dünya görüşüne malik (sahip), bir devlet manzumesi (sistemi) şeklinde billurlaşmış halk demektir. Millet halk ve ruhi muhteva eseridir. Yoksa bir tabiat mutası (verisi) değildir ( Sahte kahramanlar. İstanbul, 1996, s. 295).
Şu halde şuur ve dünya görüşünden maksat, ortak kültürel, sosyolojik ve hukuki değerlerdir. Hangi etnik kökene mensup olursa olsun bu değerler etrafında toplanmış halk aynı devlet sistemi içinde yer alırsa ona millet deniyor. Tabiat mut ası dediği şey de insanın doğuştan getirdiği verili kimliği olan ırkî, kavmî aidiyetidir. Yani kavim ayrı, millet ayrıdır. Buna göre Türkiye Cumhuriyeti Devlet manzumesi içinde billurlaşmış olan halkımız, milli ve dini değerlere bağlı ortak bir dünya görüşünü malik bir halktır. Bu halkın adı da Türk milletidir (Çetin, s.166). Necip Fazıl bu tanımındaki “ruhi muhteva” tabirini de kitabının başka bir yerinde şöyle açıklıyor: “Milliyetçilik, ruhi muhtevanın yani inanılan şeyler mecmuanın (toplamının) bilhassa dinin, bu milletin hususiyetlerine serptiği renkler ve çizgilerden meydana gelme duygu “ (N.F.K,sayfa 87).
Kaynak: Prof. Dr. Nurullah Çetin, “Kendini ve Allah’ı Arayan Adam”. Vefatının 30. Yıl Dönümünde Ulusal Necip Fazıl Bilgi Şöleni(Editör: Mustafa Güneş). Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Yayınlar.2014,s.162-169.