Yeni anayasa çalışmaları çerçevesinde istişarelerin yapılması, her görüşten birikimli şahısların fikirlerine müracaat edilmesini Türkiye Yüzyılı açısından önemli bulmaktayız.
Son zamanlarda yeni Türkiye’yi kuracak yeni anayasayı yangından mal kaçırma gayretleri yeniden ivme kazandı. Fikir adı altında Türk Devleti’nin temeline dinamit yerleştiren bir zihniyet yeniden hortladı diyebiliriz. Amerika, Avrupa ve içerideki Türk düşmanı çevrelerin niyet tasarı ve projeleri sonucu mevcut anayasamızda Türkiye’de yaşayan bütün vatandaşlarımızın ortak millet adı olan Türk Milleti kavramı, devletimizin milli Türk devlet yapısı, mevcut bayrağımız, istiklal marşımız, başkentimiz gibi asli kavramların çıkarılması gayretleri yeni anayasa çalışmalarında olmamasını ümit ediyoruz.
Bu kavramalar üzerinden tartışma adı altında dayatmayı yapanların asıl amaçları bellidir: bölücülük ve parçalayıcılık yaparak tek milletten ikinci bir millet çıkarmak, ortak iletişim sistemimiz olan resmi ve eğitim dilimiz olan Türkçe’nin yanında başka bir dil ikame etmek, devletimize ve vatanımıza ikinci bir ortak ihdas etmektir. Böylece emperyalizmin emelleri doğrultusunda bu coğrafyada güçlü bir milli Türk devlet ve millet varlığına son vermektir. Temel gaye budur ve bu emperyalist projeyi anayasal bir zeminde yasal olarak da tescillemek istiyorlar. Yeni anayasa yapma çalışmalarında bu hassasiyetlerin en yüksek seviyede tutulmasında büyük fayda vardır. Yoksa birtakım kişilerin aşırı istekli görünmelerinin temelinde bu gizli niyet ve emelin yattığını gözden ırak etmemek gerekiyor. Bu zihniyetle hareket edenlerin ana gayesi Türk’ü tasfiye projesini hayata geçirmektir. Prof. Fr. Nurullah Çetin hocaya (s.162) göre bu çalışmaların öncülüğünü de Necip Fazıl’ın öğrencisi olduklarını, onun mektebinden yetiştiklerini söyleyen ama ne hikmetse son yıllarda milliyetlerden vazgeçmiş olan kişiler yapıyor. Ve hoca şöyle diyor: “Bu arkadaşları ben değil; üstad olarak gördükleri kendisinden şiir filan okudukları Necip Fazıl uyaracak. Benim sözümü dinlemezler ama her halde ve belki üstatlarına kulak verirler de kendilerine gelirler. Bu arkadaşlar konuşma ve yazılarında Türk dememek için bir türlü manevra çeviriyorlar, yakınıyorlar, sıkılıyorlar. Zira bu arkadaşlara yol arkadaşı edindikleri İslamcı görünümlü, gizli PKK sempatizanı Türk düşmanı Kürt ırkçısı dostları, Türk demenin ırkçılık, Kürt demenin demokrasi olduğunu öğretmiş. Günaha girmek ve günaha girmemek ve demokrat hem de ileri demokrat olmak için bu arkadaşlar hiç Türk demiyorlar. Türklüklerini adeta gizliyorlar. Şimdilik milliyetleri yok, boşluklar soyut ve ne idüğü belirsiz anlamda “milletimiz” falan diyorlar ama bu, ne milletidir belli değil(…) Benim burada söylemek istediğim bütün vatandaşları kucaklayıcı, kapsayıcı bir milliyet kimliği olan Türklüğü reddedip yok sayıp kötüleyip unutturup anayasadan da silip bir kavmiyet kimliği olan Kürtlüğü ön plana çıkarmanın sürekli bu kimliğe dayalı etnik siyaset yapmanın, bölücülük ayrımcılık olduğunu ifade etmektir. Türkiye’de Kürt, Arapça Çerkez vesaire özellikleri, doğuştan getirilen biyolojik ve kavmi aidiyetlerdir ve özeldir. Türklük ise bütün bu farklı etnik köken sahibi vatandaşların genel sosyolojik, hukuki ve kültürel olarak ortak resmi millet adıdır. Dolayısıyla bir Kürt vatandaş,” Kürt kavmindenim Türk milletindenim İslam ümmetindenim” diyebilir. Toplumsal barış ve huzur için böyle de demelidir. Bu işin çözümü de budur. Yoksa bir kavimden ikinci bir millet üretmek değildir, işte Türk olup da Türklerinden utanan ve şimdilik milliyetçi bir şekilde tarafta kalan siyasetçi, yazar, kanaat önderi olan arkadaşlara Necip Fazıl’dan bazı cümleler vereceğiz. Bu cümlede belki akıllarını başlarına getirir de anayasamızdan Türk kavramını ve Türk milli devlet unsurlarını çıkarmaktan vazgeçerler diye umuyoruz. Necip Fazıl “Sahte Kahramanlar” kitabında Mithat Paşa’yı eleştirirken bir yerde şöyle diyor” ( s.164-165) .
(Mithat Paşa) o kadar Hıristiyan dostu ve İslam düşmanı ki askeri mekteplerde, gayr-i Müslimlerden (Müslüman olmayanlardan) talebe almayı reddetti diye padişaha (İkinci Abdülhamid) “Sen Kanûn-ı Esâsiye (anayasaya) zıt hareket ediyorsun diye çıkışmıştır. Bugün her gün hiçbir milletin harbiyesine (Harb okuluna) azınlıklardan adam alınmaz! Türk’ün dini ve milliyet bütünlüğü böyle gerektirir. (İst.,1996,s.78).
Kaynak: Prof. Dr. Nurullah Çetin, “Kendini ve Allah’ı Arayan Adam”. Vefatının 30. Yıl Dönümünde Ulusal Necip Fazıl Bilgi Şöleni(Editör: Mustafa Güneş). Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Yayınlar.2014,s.162-169.