Hasta bir insan tedavi olmak amacıyla hastaneye gidiyor. Muayene oluyor, tahliller ve filmler çekiliyor. Sonuçta doktor diyor ki: “Sen şu hastalığa yakalanmışsın. Kesinlikle sigara, alkol içmeyeceksin. Sigara içilen mekanlardan uzak duracaksın ve verdiğim ilaçları kullanacaksın, ancak bunları harfiyen yerine getirirsen, hastalığın ilerlemez, iyileşme sürecine girersin” diyor. Peki, doktora gidip, hastalığını ve tedavi yöntemini öğrenen bu hastanın ne yapması lazım? Doktoru dinlemesi lazım değil mi? Bugün, yemek konusunda perhiz yapması tavsiye edilen hasta kendisine söylenilen programı uygulamazsa bundan kim sorumludur? Sigara içmeyeceksin, içki içmeyeceksin denmesine rağmen buna devam ederse bunun sorumlusu kimdir? Elbette hastanın kendisi. Ancak bazen şöyle bir durumla karşılaşıyoruz. Sigara, alkol içilmemesini söyleyen doktorun elinde sigarayı gören hasta ne düşünür?  Bu tavsiye ne kadar etkili olur? Onu sizin takdirinize bırakıyorum. Malatya – Pütürge İlçe Müftüsü iken, bir hastalık sebebiyle devlet hastanesine gitmiştim. O sıralarda, toplu olarak insanların yaşadığı mekanlarda, trenlerde, otobüslerde, hastanelerde vs. sigara içilmesi yasaklanmıştı. Sigara içenlere de yüksek miktarda para cezası verilecekti. Gerçi ben şimdiye kadar böyle yerlerde sigara içenlerden para cezası kesileni duymadım. İşte burada sigara içilmesi yasaktır afişini asmakla görevli iki hizmetli hastanenin yuvarlak sütununa afişleri yapıştırırken, inanın ikisinin de ağzında sigara vardı. Hayırdır, ne yapıyorsunuz? diye takıldım.” Müftü bey, yukarıdan gelmiş, devletin emri, biz de asıyoruz” demişlerdi. Peki ağzınızdaki ne diye sormaya fırsat vermeden “Hocam bize bakmayın” Ne yapalım bırakamıyoruz” demişlerdi. Toplumda örnek olan kişilerin yapmış olduğu her hareket fetva hüviyeti taşır. İçilen bir şey, yapılan bir hareket toplumda örnek olması gereken kişiler tarafından yapıldığı takdirde meşru yani doğru olarak görülür ve böyle kabul edilir. Din hizmeti gören din görevlilerinin de İslam’ın emirlerinin yaşanmasında, ahlakın güzelleştirilmesinde çok önemli rolleri vardır. Öncelikle insanlara rehberlik edecek kişiler söylemiş oldukları şeyleri kendileri yaşayacak ki, insanlara da tesir etsin. Bu Cuma sohbetinde size iki örnek vererek, örnek olma durumunda olan din görevlilerimizin yapmadığım şeyleri söylememe konusundaki hassasiyetlerini anlatmaya çalışacağım: Öncelikle konumuzla ilgili ayeti hatırlayalım: “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında buğuz olarak büyüdü.” (Saf Suresi: 2-3) Müthiş bir uyarı bu. Dinin nasihat olduğunu biliyoruz. Çünkü peygamberimiz böyle buyuruyor. O halde insanlara nasihatte bulunacak, telkinde bulunacak insanların öncelikle söylemiş olduğu şeyleri kendisinin yaşaması lazım. Şimdi birinci örneğe bir bakalım: Hacca giden bir Müslüman kardeşimiz, hac görevi esnasında sakal bırakmış. Ailesine döndüğü zaman da eşi, hacı efendinin genç yaşta sakal bırakmasından dolayı üzülmüş, Sakalını kesmesini, kesmezse onunla birlikte olmayacağını, ayrı yatakta yatacağını söylemiş. Hacdan yeni gelen hacı kardeşimiz de bir yanda peygamberimizin sünneti, diğer yandan hayat arkadaşının isteği karşısında bocalamış. Ne yapmalı ne etmeli diye düşünürken, çare olarak, akıl danışmak, nasıl bir yol takip etmesi gerektiğinde konusunda istişare yapmak için müftüye gitmiş. Müftü, genç hacı kardeşimizi dinlemiş. Hacı kardeşimiz demiş ki müftüye; Müftü Bey, bizim evimize bir teşrif etseniz, zemzemimizden içseniz, hurmamızdan yeseniz, bu arada bizim hatuna, nasihatte bulunsanız da benim sakalıma karışmasın, benim bu heyecanımı anlasın diye söyleseniz demiş. Müftü de, tamam demiş, İki hafta sonra seni ziyarete gelelim. Hacı kardeşimiz müftülükten ayrılmış.Müftü beyi bir telaş almış. Nasihatte bulunacak ama, müftünün sakalı yok. Yanına destek olarak götürmeyi düşündüğü imamların da sakalı yok. Peki bu hacı kardeşimize sakalsız bir halde gidilirse yardımcı olmak mümkün mü? Hayır. O zaman imamlarla bir toplantı yapmış. Hacı kardeşimizin durumunu imamlara anlatmış. Bu konuda rehberlik yapacak konumda olan bizlerin sakal bırakması gerekir. Yapmadığımız şeyi söylemek durumunda kalırız demiş. Müftü ile birlikte imamlar da sakal bırakmışlar.  Sakallar olgunlaşınca, iki hafta sonra, hacı kardeşimizi ziyarete gitmişler. Hacı kardeşimizin eşini ikna etmek için gelen müftü ve imamlar, hacı kardeşimizin çok ihlaslı, iyi bir mü’min olduğunu, Peygamberi sevdiğin için böyle yaptığını, bu işin sünnet olduğunu anlatmışlar. Hacı kardeşimizin eşi de müftü ve imamları sakallı halde olduklarını görünce ikna olmuş. Şimdi şöyle bir düşünelim. Sakal bırakan bir kardeşimize yardımcı olmak amacıyla güzel bir düşünceyi hayata geçiren müftü ve imamlar eğer sakallı olmasalardı, söylemiş oldukları söz ne kadar tesir ederdi? Adama demezler mi ki, madem bu yapılan iş bu kadar güzel, sen niye yapmıyorsun?  Onun için yapmadığımız şeyleri söylemekten kaçınalım. İkinci örneğe gelince bu bizzat yaşadığım bir hatıra, Yapmadığımız şeyleri söylememek konusunda ibretlik bir hatıra… Kütahya İline Kur’an Kursları Müdürü olarak atandığım 2002 yılında hem Kütahya’yı tanımak, hem de Diyanet’ten gelen hutbelerin okunup okunmadığını denetlemek amacıyla Cuma günleri değişik camilere gidiyorduk. Kütahya Merkezde otobüs garajına yakın bir yerde Laleli Camii var. Cuma namazını kılmak için camiye gittiğimde, ismini daha sonra öğrendiğim Laleli Camiinin İmam-Hatibi Abdullah TETİK; minberde…. Birinci hutbeden n sonra, cemaate şöyle dedi: “Muhterem Müslümanlar! Şimdi size okuyacağım hutbe, bana tam altı ay önce verildi. Ama ben utancımdan bu hutbeyi size okuyamadım. Bu hutbe geldikten sonra, okuyacağım hutbenin önce şahsımda yaşanması gerektiğini düşündüm. Bırakamam, vazgeçemem diyenlere siz bakmayın. Ben bırakmayı başardım ve bu illetten kurtuldum. Ve şimdi alnım ak, başım dik sizin karşınızdayım” dedi. Ondan sonra Muhterem Müslümanlar! Altı ay önce gönderilen hutbeyi şimdi gönül rahatlığıyla sizlere okuyorum dedi. “Hutbemizin konusu: Sigaranın Zararları” Çok güzel bir giriş ve tesirli hitabetiyle, hutbeyi okudu. Hutbe esnasında, düşündüm ve anladım ki, bir imam, bir din görevlisi yapmadığı şeyleri söylememeli, önce kendi nefsinde yaşamalı, ondan sonra yapılmasını söylemelidir.  Namazdan sonra Abdullah Tetik Hoca efendiyi tebrik ettim. Bu hatırayı da sizlerle paylaşmak istedim. Konuşurken çok dikkatli olmalıyız. Yapmadığımız, yapamayacağımız şeyleri söylemekten kaçınmalıyız.  Cumanız Mübarek Olsun.