Daha net ifade edelim: Hakiki anlamda ülkemizin en büyük meselesi, Müslüman-Türk milletinin beka sorunu olan Millî Eğitimdir.
Okullar, çok modern…!
Kitaplar bedava dağıtılıyor…
Sınıflar donanımlı…
Her türlü imkânlar sağlanıyor…
Peki muhteva..?
Yani içerik nerede?
Eğitimden anladığımız MODERN olmak mı..?
Şeklen Batı’ya benzemek mi?
Özde değil sözde eğitimin kimseye faydasının olmadığı gibi memleketimize de yok.
Oyuncu Nurseli İdiz şeklî eğitimin sonucunu o cenahtan birisi olarak önümüze sermesi dikkat çekicidir (Evveliyatının ve nerede konuştuğunun önemi yok).
Şöyle diyor: “Ben sol görüşlü bir kadınım. Türkiye muhafazakârlaşıyor deniyor ama yok öyle bir şey. Her dakika çıplak kadın görmekten bana fenalık geldi. Sadece sosyal medyada değil, sokakta da öyle… Artık donla, sütyenle dolaşıyorlar. Görünce hayretler içinde kalıyorum… Bu arada her şey (dizi ve filmi kastediyor) çekiliyor, oynanıyor. 'Yok İran olacağız, yok Afganistan gibi olacağız' diyenler gerçekçi değil…" (Sabah Günaydın,12.06.2023).
Bu tespit, modern! eğitimin neticesi değil mi?
İllaki seküler kesimden birinin mi “faş” etmesi gerekiyor?
O zaman mı tedbirler alınacak?
D. Mehmet Doğan üstadımızın “Eğitimliler neden millete düşman” adlı makalesindeki, Türkiye'nin istikbalini bekleyen tehlikeyi daha iyi anlamamıza yardımcı olacak şu tespitlerine katılmamak mümkün değil.
Şöyle diyor Üstad: “Uzun lâfa, teorik nutuklara gerek yok: Son yirmi yılda bu en yüksek seviyeye çıktı. Çünkü hükümet, büyük bir başarıya imza attı: Türkiye’de okullaşmayı yüzde yüz seviyesine yaklaştırdı. Bununla öğünmekte haklı. Okullaşma tamam, ilköğretimde yüzde yüz…
Ya muhteva? Çocuklarımızı “ne” olarak yetiştiriyoruz. Kimin için yetiştiriyoruz? Filanın, feşmekanın askeri, o ülkenin-bu devletin adamı olması için mi?
Kendi milletine, vatanına bağlılık hissi olmayan nesiller kolaylıkla başka ülkelere gidebilir veya başka ülkelerin emellerine hizmet edebilir.
Kendimiz olmadan hiçbir şey olamayız! Bu milletin varlık zemininden beslenmeyen nesiller, günü gelir milletine ve vatanına düşman olur.
Bu hükümet işte bu eğitim-öğretim sistemini zirveye ulaştırdı. Okullaşmayı yüzde yüz seviyesine yükseltti. Öğretmen sayısını milyonun üzerine çıkardı. Bu demektir ki her seksen kişide birimiz öğretmen!
Öğretmen ne öğretiyor?
Bu başarılar sağlanırken, gerçek bir maarif reformu yapılamadı. Müfredata dahi dokunulamadı. Geçmişin hurafeleri çocuklarımıza dinmişçesine öğretiliyor. Müfredat hem milli yapımıza uydurulamadı, hem de çağdaş gelişmelere uzak kaldı.
Asıl büyük hamle insan yetiştirme hamlesidir.
Bunu idrak ettiğimiz zaman, çözüme yakınız demektir.”
İstikbalimize sahip çıkmanın yolu mektebî eğitim ile mümkündür.
Yani okullaşmamış mekteplilerin göğsünü gere gere sahada olmasıyla mümkündür.
Yoksa modernleşmiş okullaşmaya devam edip kadim medeniyet mektebimizi yok sayarsak…
Yüzde yüz okumuş cahillerden meydana gelen bir topluluk inşa etmiş oluruz.
Bu da Çinlileşen Türklerin, “Kürşad ve 40 Çerisi” efsanesine muhtaç bir zihniyete dönüşme tehlikesini beraberinde getirir.
Bu takdirde de değerli mütefekkir ve şair İsmet Özel beyin “Müslüman demek Türk demektir” ifadesindeki mukavemetin temeli sarsılmış olacaktır.
Vesselam.
Hamiş: Bütün okuyucularımın mübarek Kurban Bayramını tebrik ederim.