Bu konu ile alakalı düşüncemiz nettir. Bunu da muhtelif zamanlarda, muhtelif ortam ve yayınlarda sarih bir şekilde ifade ettik. Fikrimizde değişiklik yoktur. * Millîlik, millet sevgisi, vatan sevgisi, milliyetçilik… Bu kavramların bizdeki karşılığı batıdakinden tamamen farklıdır. Garbın milliyetçiliğe yaklaşımı… Ona yüklediği anlam‘ulusçuluktan’ ibaret olduğu için “ırkî” tarafın öne çıkması tabiidir.  Dolayısıyla batı merkezli milliyetçilik tarifini bize aynen nakletmek, umumileştirmek; ilmî bir tanımlama değildir. * Batı milliyetçiliğinin aslî unsuru ırkidir. Meseleye bakışları biyolojiktir.  Dinî ve lisanî(dil) bir tarafı olmaması yüzünden seküler bir mefhum olarak “ulus”, tam da karşılığıdır. * Bu şekil “ulusal değerlere” bağlılık adı altında ırkçılık felsefesini esas alan bir “ulusçuluğu” nasıl kendi değerlerimize dâhil edeceğiz? Hangi saikler bizi aynı tarifin şemsiyesi altında buluşturacak? Çıkışların da bile farklılık arz eden bir ulusçuluk ile kendi değerlerimizin bileşkesi milliyetçiliği nasıl aynı kefeye koyacağız? * Bundan dolayıdır ki bizdeki “ulusçuluk” ve “milliyetçilik” çatışması bu noktada başlamaktadır.  Bu ithal ideoloji ile aynı amaca yönelik hizmet mümkün değildir. Batı merkezli ırkçılığın, bizdeki milliyetçilik ve millî değerlere bağlılık mesabesinde belirleyiciliği yoktur.  Tayin edici bir özne değildir. “Evrenselcilik” adına, millî hissiyatın istismar edilmesi, millî özelliklerimize zarar verir. *  Aynı şekilde ‘kültürel milliyetçiliğin’ de Türkçülük akımına karşı anti tez gibi sunulması, aslî unsuru yok saymak anlamına gelmektedir. Bu tanımla ile hareket noktasını tayin eden zümreler, meseleyi asıl mecrasından saptırarak millet unsurunu kültürle eşdeğer görmektedirler. Kültürel milliyetçilikten söz etmek de biyolojik ırkçılıktan veya dinî ırkçılıktan (Siyonizm gibi) bahsedenlerle aynı girdapta bocalamaktır.  Böyle bir tarif, hâkim unsurun  ihmal edilmesi demektir. * Aslî unsurun bütün tebaayı kucaklaması milliyetçilik anlayışında esastır. Farklılıkların aynı çatı altında huzur ve güvenle yaşatması bu telakkinin olmazsa olmazıdır. O ruhu tesis eden şey ise, içi müşterek değerlerle doldurulmuş millet teşekkülünü hayata geçirmektir. * Milliyetçilik, bütün tarihî geçmişimizi bünyesinde barındıran bir anlayışın tezahürüdür.  Milliyetçiliğin harcını oluşturan ana unsurların ehemmiyeti, bunlara tabiliğimizin derecesiyle ölçülür. Aslî unsurlarımız ise, tarihimiz, kültürümüz, edebiyatımız, musikimiz, sanatımız, âdetlerimiz, törelerimiz, sahih geleneğimiz, lisanımız ve en mühimi de dinimizdir. * Meselenin özü ve esasına  üç açıdan bakılmamalıdır: Türk tarihinin on asrı bir tarafa bırakılarak ırkî taraf ön plana çıkarılmamalıdır. Anadoluculuk adına, Türk tarihini reddederek kırılgan tarih telâkkisiyle oryantalizmin ekmeğine yağ sürülmemelidir. Bütün geçmişi silerek, Türk tarihini Fransız İhtilali’ne inhisar ederek yeni bir Türk Tarihi üretmenin kimseye faydası yoktur. Müslüman-Türk tarihi bütün geçmişin (buna ister beş bin yılık, ister on beş bin yıllık Türk tarihi deyin) bileşkesidir.   * Hülasa… Türkçülük cereyanı kendini gözden geçirmek zorundadır.  Ulusçuluk anlayışına mı yoksa milliyetçilik anlayışına mı yakın olduğunu "uygulamalarıyla" belli etmelidir. Bütün Türkiye'yi ve diğer Türk ve Müslümanları kucaklamak istiyorlarsa yeniden fikrî bir tecessüse ihtiyaç vardır. Vesselam.