Mevzu mühim.  Örneklerle devam ediyoruz. * Bemard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu adlı kitabında şöyle diyor: "Türklerde görülen milliyet şuuru, Osmanlı döneminde, İmparatorluk ve İslam dininin tesiri altında küllenmiştir". * Ahmet Ağaoğlu’nun Türk Yurdu (1914) dergisindeki şu ifadelerine dikkat! "İslamiyet Türk'ün dinidir, din-i millîsidir, kavmisidir. Türk İslamiyet’i cebren, mahkûm, mağlup olarak değil, hâkim olarak kabul etmiştir. Bin seneden beridir ki İslamiyet’in en ağır yüklerini, omzuna alarak taşımaktadır, İslamiyet yolunda Türk her şeyini unutmuştur. Lisanını, edebiyatını, iktisadiyatını ve hatta bazen mevcudiyet-i kavmiyesini bile." Dr. Rıza Nur da benzer ifadelerde bulunuyor. “Türklerde  hayret ve takdire lâyıktır ki İslâmlaşmadan evvel milliyet duygusu vardı(…)Arap fütuhatının Orta Asya’ya varmasıyla Türkler Müslümanlığı kabule başlamışlardır. Git gide Müslümanlık geniş mikyasta Türkler arasında yayılmış, bu yeni din tesiriyle Türkler milliyetini unutup Arab’a meftun, tutkun meclup olmuştur.” Fark ne? Onu da siz bulun. *  Aslında Dr. Rıza Nur da… Ahmet Ağaoğlu da aynı tuzağa düşüyor: Oryantalist bakış açısı. Türkçülüğe, lâdinî (dindışı) seküler bir anlam yüklüyorlar. * Bununla birlikte Ziya Gökalp’ın Türkçülük anlayışında mukaddesata vurgu yapılsa da… Nihal Atsız gibi Türkçüler, Türk tarihini ırkçılığa dayandırmaktadırlar.  Bu anlamda Nihal Atsız'ın şu ifadeleri dikkat çekicidir: "Yunus Emre, Türkçenin büyük sanatkârıdır. Türkçenin büyük şiir ve fikir dili olduğunu ortaya koyanlardan birisidir. Fakat Yunus Emre'nin fikirleri Türk Milleti'ni zehirlemiş, onu uyuşturmuştur. Çünkü o da yaşadığı zamanın fikir ve duygu hastalıklarına kapılarak birbirini tutmaz sözleri 'tasavvuf diye ortaya atmış, savaşçı bir millet olan ve çevresinin düşmanlarla kaplı olmasından ötürü savaşçı olmaya mecbur bulunan Türk Milleti'ne bir dilencilik felsefesini telkin etmeye çalışmıştır. Onun: Dövene elsiz gerek/Sövene dilsiz gerek/Derviş gönülsüz gerek/Sen derviş olamazsın. demesi Türk ahlâkına, yaratılışına uyan bir düşünce midir? Hatta Türk dervişleri böyle midir? Orhan Gazi ile birlikte savaşlara katılan dervişler, derviş değil midir? Türkiye'nin ilk İmparatoru olan Selçuklu Tuğrul Beğ'in katibi olan Arap İzni Hassül, Türkçeye de çevrilen eserinde Türkleri böyle mi tarif etmiştir? Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan/Halka müderris olsa hakikatta asidir demekle Yunus Emre milliyet bakımından da, din bakımından da sapıklık içinde değil midir? 'Millet' kelimesini Türkçedeki bugünkü anlamı ile 'ulus' yerinde kullanıyorsa milliyetsiz, vatansız bir adamdır. Böyle değil de bunu Arapçadaki manası ile "din" yerinde  kullanıyorsa da o zaman da kâfirdir. Çünkü Müslümanlık öteki dinleri kendisiyle eşit saymaz. Zaten onun: Oruç, namaz, zekât, hac cürm ü cinayettürür;/Fakir bundan azaddır has-ı heves içinde demesi de hiçbir tevil ve tefsire mahal bırakmayacak şekilde küfürden başka bir şey değildir. Bunları tasavvufla falan izaha çalışmak boşuna ve gülünç gayretlerdir." (Nihal Atsız, "Milletleri Ruhlandırmak") * Bu ve benzeri fikirler devam edip gider. * Unutulmasın..! Oryantalizm, on asırlık Türk tarihini… Özellikle de Osmanlı dönemini yok farz ederek…  Kapitalizme hizmet etmiştir. Neden hizmet etmiştir? Oryantalizmin temel felsefesi budur da ondan. * Türkçülük fikrindeki tehlike de burada yatmaktadır:  Oryantalistlerle aynı yerde durmak. Bilerek veya bilmeden. * Şimdiki moda da: Anti-Arapçılık… Yani Araplaşma tehlikesi varmış da… Irkçılık yaparak, Araplaşmaya karşı durmak gerekiyormuş..! Ama kimse İngilizleşmekten… Amerikalılaşmaktan… Rahatsız değil. “Tilki TV’nin” pespayeliklerine ram olmaktan… Kısaca Batılılaşmaktan (modernizm) kimse şikayetçi değil..! * Türkçülük bu noktada nerede duruyor? Tahterevallinin neresinde? * Haftaya noktayı koyalım, inşaallah.