Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (SAV) “Âdemoğlunun her ameline on katından yedi yüz katına kadar sevap verilir” buyurmuş ve Yüce Allah da:
“Oruç hariç, çünkü oruç benim içindir, onun mükâfatını de ben vereceğim, oruç tutan kimse yemesini, içmesini ve şehvetini benim için terk etmektedir. Oruçlunun iki sevinci vardır. Biri iftar ettiği zaman, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamandır. Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.” (Müslim, Sıyâm, 164,I, 807; Tirmizi, Savm, 55, III, 136)
Çocukluğumuzdan hatırlıyorum. Ezan duyulmayan yerlerde, pencereden minarenin yanan ışığı ile oruç tutmasak bile, sanki bir işe yarıyormuş gibi koştururduk. Ezan okundu, ezan okundu, orucunuzu açın diye bağırırdık. Çocukça bir gözle minarelerin ışıklarının yanmasına sevinirdik. Oruç tutmadığımız halde sevinirdik. Ya oruç tutanlar?
Oruç tutanların sevinci bambaşka… Sevabı da mükâfatı büyük…
Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (SAV) “Âdemoğlunun her ameline on katından yedi yüz katına kadar sevap verilir” buyurmuş ve Yüce Allah da:
“Oruç hariç, çünkü oruç benim içindir, onun mükâfatını de ben vereceğim, oruç tutan kimse yemesini, içmesini ve şehvetini benim için terk etmektedir. Oruçlunun iki sevinci vardır. Biri iftar ettiği zaman, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamandır. Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.” (Müslim, Sıyâm, 164,I, 807; Tirmizi, Savm, 55, III, 136)
Evet, bu hadisi şerifte, Cenab-ı Allah’ın oruç tutanlar için ne büyük mükâfatlar ve sürprizler hazırladığını görüyoruz. Oruç tutan zaten Allah rızası için oruç tutuyor. Allah emretti diye aç kalıyor, yemiyor, içmiyor ve nefsanî şeylerden uzak duruyor. Bütün bunların yapılmasının sebebi, bizleri yaratan Allah’ın böyle istemesidir. Kul da hiç itiraz etmeden, bu talebe evet diyor. Allahü Teâlâ da kuldaki bu azmi, bu heyecanı ve şevki görünce açıyor hazinesinin kapılarını…
Ve özellikle vurguluyor. Kulum yemesini içmesini madem benim için terk ediyor, bana itaat ediyor, o zaman bu ibadetin sevabını ancak ben veririm. Bire yüz, bire yedi yüz misli sevap vermişimdir. Ama orucun sevabını takdir etmiyor. Bu da oruç ibadetinin dinimizdeki müstesna yerine ve son derece üstün faziletini ortaya koyuyor.
Oruçlu olduğumuzda gün boyunca yeme içme olmadığından dolayı, ağzımızda oluşan tuhaf ve kötü kokudan rahatsız oluruz. Ama Allah oruçlunun ağız kokusunun kendi yanında misk kokusundan daha üstün olduğunu beyan etmekle ne büyük mükâfatlar ve sürprizler hazırladığının da müjdesini veriyor.
Artık oruçlunun iki sevincine gelelim.
İftar ve Allah’a kavuşma anlarındaki büyük rahatlama ve sevinç…
Sofra kurulmuş, her şey hazır bir şekilde ezanı beklemek nasıl bir duygudur? Masada her şey hazır beklerken, ona el uzatamamak. Bir yerden emir beklemek. Bir sesi ezan sesini beklemek… Bu ancak yaşanarak öğrenilecek bir tecrübedir. Bütün gün boyunca, göz haramdan, dil dedikodudan, gıybetten, laf getirip götürmeden uzak bir şekilde görevini yapmış, kulak da aynı şekilde kötü sözleri duymaktan uzak durmuş.
Hazırlanan sofranın veya masanın etrafında okunacak ezan sesini, atılacak top sesini bekleyen kişinin orucunu açarken bir sevinç içinde olacağını söylüyor Peygamber Efendimiz:
İşte o sevinçlerin birincisini Ramazan ayı boyunca her akşam tadıyoruz. Ağzımız kurumuş iken, birden içtiğimiz su ve bir kaşık çorba ve yediğimiz yemek ile midemizi rahatlatıyoruz. İftar ettiğimiz için dünyada manevi bir sevinç duyuyoruz.
Bu duyulan sevinç geçici ve dünyalık bir sevinç. Asıl duymamız ve üzerinde önemle durmamız gereken ikinci sevinç ise, Allah’ın razı olduğu bir kul olarak son nefesimizi verirken duyacağımız sevinçtir.
Bizleri Ramazan akşamları iftar sevincine kavuşturan Cenab-ı Allah’tan ikinci sevinci de yaşamamızı nasip etmesini niyaz ediyorum.
Cuma’nın, Ramazan’ın selamı, rahmeti ve bereketi hepinizin üzerin olsun.