Dedem rahmetli normal bir günde pişen tarhana çorbasını içerken’Tarhana asıl, çatıdan yağmur damlarken içilir’ derdi. Birkaç gündür ağır ağır yağan yağmur toprağa bereket katarken içi bol börülceli içilen tarhana çorbasının sebebi olmuştu. Ne güzel bir coğrafyada yaşıyoruz. Yağmuru, soğuğu bile bir başka güzel memleketimin. Bizler, paylaşma kültürüyle büyüdük hep. Bildiğiniz gibi ülkemizin hemen hemen her coğrafyasında farklılıklar olsa da, hep bir hayır yapma telaşındadır Anadolu insanı. Zaten dinimiz de paylaşmayı emretmiyor mu? Keşkek benim favorimdir. Birkaç gün önce can dostlarım Op.Dr. Murat Muştu ve Emekli Okul Müdürü Hüseyin Bağcı ile birlikte Nazilli Muhtarlar Derneği Başkanı Zeki Açık’ın Sevindikli Mahallesi’ndeki keşkek hayrına katıldık. Öğle yemeği zamanına denk gelen bu keşkek hayrı, sadece karınlarımızın doyduğu güzel bir kaynaşma ortamı değil, aynı zamanda kültürün de yaşatıldığı bir ortamdı. Teşekkürler Zeki Muhtarım. Bizler çocukken bazen mahallelerden mis gibi bir koku gelirdi. Ne güzel kokardı ama… Kendi tarlalarımızın buğdayından elde edilen undan yoğrulan sade hamuru, yine tarlalarımızın ürünü olan susama bulayıp yine kendi zeytin bahçelerimizden elde ettiğimiz zeytinyağında ayarlı bir şekilde kızartılmasıydı o koku. O böreği yapmak öyle meşakkatli bir iş ki, kıvamında hamuru yoğurmanın yanında, ortası delik olacak şekilde kızgın yağa el gibi büyüklüğünde standart olarak döküldüğünden, halk arasında ‘delik börek dökmek’ denirdi. Altta yanan zeytin dalları da öyle ayarlı olmalıdır ki, ne fazla yanmalıdır ateş ne de az. O delik börekler böreğin döküldüğü alanda yine kendi bağlarımızın üzümleriyle yapılmış doğal pekmeze banılıp öyle yenirdi. Daha sonra hanede kişi başına birer tane düşecek şekilde mahallenin genç kızları tarafından evlere dağıtılırdı. Bu hayır çok özel bir hayır olduğundan çok sık yapılmazdı. Ne güzel günlerdi. Şimdilerde o ‘börek dökme hayrı’ öyle bir hal aldı ki sormayın. Adı, lokma oluverdi hemen. Hem de o kadar fazla yapılır oldu ki bu hayır, diyabete davetiye çıkarır nitelikte. Belediyelerin de bu işin öncülüğünü yapması insanı çileden çıkarıyor. Hele hele ölmüşler bahane edilip, belki farkında olmadan yoldan geçen masum vatandaşın sağlığıyla oynamak ne kadar acı değil mi? Un, maya, şeker ve çiçek yağından oluşan bu şaheser tatlımız yapılırken, krom tezgahlar, kazanlar ve tombul tombul tüpler kullanılıyor artık. İçi yeni kalaylanmış büyük bakır tavalar da neymiş, onlar eskide kaldı hocam… Pekmezin yerine de suda kaynatılmış beyaz şeker alıverdi. Çoğu zaman, zararlı olan şeker yerine, çok daha zararlı olan glikoz kullanılıyor. Ay çiçek yağında kızarıyor artık lokmacıklar. Yağın da pek sık değiştirilmemesi, ruhuna hediye ettiklerimize bir adım daha yaklaştırıyor bizleri. Bunu sadece ben söylemiyorum, Veriler söylüyor, Bilim söylüyor. Ne diyelim yine de Allah kabul etsin. Ben onu bunu bilmem arkadaş! Ben bu toprakların öz evladıyım. Ben bilmem mayayı, glikozu, çiçek yağını… Ben, Zeki Muhtarımın hayrındaki gibi keşkeğe kaşık sallamasını bilirim. Bir de, Zeytinyağıyla ıslatılmış üç beş adet kekik kokulu dağ incirini, kavrulmuş ve havanda dövülmüş susama banıp yemeyi bilirim. Sağlıcakla…