Bir hanımefendi anlatıyor :
"Biraz fasulye ve biraz pilav alarak bakır bir tepsiye koydum. Üzerine patlıcan, salatalık ve bir kaç tane kayısı ekledim....
Tam dışarı çıkacaktım ki babam sordu:
"- Nereye gidiyorsun kızım ? "
"Ninem bunları kimsesiz yaşlı adama götürmemi söyledi" diye cevap verdim.
Bunun üzerine babam:
"- Şöyle yap. Mutfaktan bir kaç tabak daha getir. Her bir şeyi ayrı tabağa koy ve tepsiyi güzelce düzenle. Yanlarına kaşık, bıçak ve bir bardak su da koy, öyle götür" dedi.
Dediklerinin hepsini yaptım ve elimdekileri dedeye götürdüm. Dönünce babama neden böyle yapmamı istediğini sordum.
Babam :
"Yemek ikram etmek 'Mal' sadakasıdır. Bir şeyi düzgün vermek ise 'Gönül' sadakasıdır. Birincisi ‘karnı’ doyurur; ikincisi ise ‘kalbi’ doldurur.
Birincisi, kimsesiz dedeye, yardım isteyen dilenci hissini verir. İkincisi, yakın bir dost, iyi bir misafir olduğu hissini verir." diye cevap verdi ve devam etti :
"-Maldan vermek ile gönülden vermek arasında büyük bir fark vardır. Gönülden olanın hem Allah katında hem de insanlar yanında değeri daha büyüktür." Dedikten sonra biraz durdu. Sonra gözlerimin içine bakarak sözlerini şöyle tamamladı:
"- Bak yavrucuğum. Yapacağımız ikramlar, sevgi ve iyilikle birlikte olsun. Sakın aşağılayıcı ve küçük düşürücü olmasın"
Bir gönüle girmek, birinin kalbinde yer etmek isteyenler için altın değerinde tavsiyeler, nasihatlerdir bunlar.
İşte bunları kendimiz yaptığımız gibi çocuklarımıza da öğretmeliyiz. Annemiz, eşimiz evde aşure yapınca komşulara da ikram eder. Çocuklar vermeye, ikram etmeye alışsın diye bir tepsi içinde komşulara aşure dağıtırlar. İşte bu çocuğun kalbinde yer eder. Çocuk aşureyi ikram ederken “Annemin selamı var. Aşure pişirdi. Size de ikram için gönderdi. Afiyet olsun” demeyi öğrenir. İkram edilen kişinin duasını alır. Bir tas aşure kırgınlıkları unutturur, dostlukları pekiştirir.
Bir gönülde yer ermek istiyorsanız, siz de gönlünüzü açmalısınız.
Cuma’nın rahmeti, bereketi ve selameti hepinizin üzerine olsun.