Malum, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilirken çokça tartışıldı. Olurdu, olmazdı… Nihayetinde Türk milleti Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne onay verdi. Ve ilk defa bu sistem içinde Cumhurbaşkanı seçimi yapıldı.2018 senesinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerinden iki yıldan fazla zaman geçti…Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin aksayan yönleri bu sürede görüldü.
Bizim üzerinde tekrar durmak istediğimiz husus -özellikle- temsil noktasındaki aksaklıklar… Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilirken fikirlerimizi muhtelif yollarla ve şekillerle ifade etmiştik. Bu konu ile alakalı yaptığımız analizleri ve tekliflerimizi uluslararası hakemli akademik Yeni Fikir Dergisi’nin 17. sayısının editör yazısında “Tam Bağımsızlık ve Başkanlık Sistemi” başlığı altında ifade etmiştik (http://www.yenifikirdergisi.com/uploads/15/yenifikir-volume-8-issue-17.pdf). Özetleyerek, aktarıyorum.
***
Şahsi kanaatim hep şu olmuştur: Türkiye, dünyanın en zor, bir o kadar da en güzel coğrafyası. Dolayısıyla burada kalıcı olmak istiyorsak, istiklalimizin iplerini kendi elimizde tutma amacımız var ise; kuvvetli bir lider etrafında şekillenmiş yönetim sistemi olmazsa olmazımızdır. Bu, Türk tarihine bakıldığında daha net anlaşılacaktır. Üniversite yıllarında da hep bunun tartışmasını yaptık. Sonraki dönemlerde de fikir beyan ettik. Şurası bir hakikat ki milli ve yerli bir Türk Tipi Başkanlık, Tam Bağımsız bir Türkiye için elzemdir. Açıkça kendi kanaatlerimi ifade etmekten de çekinmeyeceğim: Milliyetçi - Muhafazakâr Cumhurbaşkanlığı sistemi Yahudi-Hıristiyan Uygarlığı’ nın Vahşi Kapitalizmine set ekecek tek sistemdir. Unutulmasın ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da bu felsefeyi görürüz. Sonraki gelişmeler ve tartışmalar ayrı...
Buna rağmen başkanlık sistemini uygulayan ülkelerin gelişmişlik ve güveliğini görmezden gelinip, dindar Müslümanlara yönelik kinleri dolayısıyla, nesebi ve inancı Türkiye'nin asli unsuru olan millete yabancı bir takım “ideolojik” kafaların "diktatörlük" gibi sunulmasındaki asıl maksadın, Türkiye'nin gelişmesini engellemek, Türk Milleti’nin tam bağımsız bir şekilde emperyalizmle mücadele etme manevrasını engellemekten başka bir şey değildir. Çok açık ifade ediyorum: Yahudi-Hristiyan Uygarlığı’ nın Vahşi Kapitalist ideolojisine dik ve diri duracak olan biz Türkler’in yegâne sistemi kuvvetli bir yönetim sistemidir. Bu da geçmişini koruyacak (Muhafazakâr) ve gelecek inşasında millî ve yerli duruşuyla gelişecek (Değişim) bir Medeniyet Tasavvuruyla; Medeniyet Tasavvuru, Muhafazakâr Değişim’i hayata geçirmekle; Muhafazakâr Değişim’i Mazi-Hal-İstikbal arasındaki dengeyi tesis edip, koruyup değiştirmekle mümkündür. Bunun önündeki en büyük mâni de yönetim sistemindeki ithal fikir ve ideolojik uygulamalardır. İthal her yönetim sistemi ipin daima dışarıda olduğunu gösterir. Bu anlamda Türk Milleti’nin kendi sistemini (beş bin yıllık) gözden geçirerek zamanın idrakine sunması elzemdir. Bu, şu anlamda gelmektedir: Genel geçer politik bir anlayışı değil; hakiki anlamda siyasi stratejik bir ufku Türk milletine sunmak, hayati öneme sahiptir.
Dünya Müslümanlarının ve diğer mazlumlarının umudu olması yönünden, emperyalizmin sonunu getirecek, dünya halklarını sömürgelikten, kölelikten, zilletten kurtulmasını sağlayacak sistemin ihdası görünen o ki çok kadük kalacaktır. Şu an itibariyle getirilmek istenen yönetim sistemi, fiili halin resmileştirilmesinden başka bir şey değildir. Doğrusu çok geniş çaplı bir yönetim sistemi olmalıydı. Açıkça ifade edersek, Türk Tipi Başkanlık, 2023 ve 2071 ufkunu ihata etmeliydi. Ümit edilir ki, bu vizyon çerçevesinde ileride tekrar gözden geçirilir. Burada dikkat edilmesi gereken hususun “ANA ÇATI ve TEMEL”in esas olduğu daima hatırda tutulmalıdır. Bütün değişiklikler bu çerçevede yapılmalıdır.
Emperyalizme karşı mücadele, ancak yönetimi bağımsızlaştırmayla başlayabilir. Öteki adımlar ancak bu sayede atılabilir. Ülkelerin ve halkların gerçek bağımsızlığı da ancak yönetimleri hür olduğunda söz konusu olabilir. Aksine, Yahudi-Hıristiyan Uygarlığı’nın tatbik ettiği sistemin nihai amacı bu köleleştirme sisteminin ebediyyen var olması için buna karşı çıkıp öteki ülkelere de örnek olabilecek güçlü büyük milli devletlerin ortaya çıkmasını önlemek. Bunun için büyük devletler önce küçük milli devletlere bölünüyor. Sonra da şehir veya bölge devletlerine bölünerek küçük zayıf devletçikler halinde varlıklarını kölelik sistemine uygun olarak devam ettirecekleri kurtuluşu imkânsız bir şekle getirecekler. İşte insanlık veya kurtuluş mücadelesi buna karşı yapılacak veya yapılan mücadeledir.
Bizim Türk Tipi Başkanlık’da görmek istediğimiz bazı hususları şöyle sıralayabiliriz:
1. İki Meclis Olmalı:
a) TBMM: %10-15 Baraj sistemi (300 Milletvekili)
b) Müşavere/Danışma Meclisi: %1 baraj Sistemi. Bu mecliste Türkiye’de yaşayan her kesimin temsilcisi olacaktır (300 milletvekili).
c) TBMM’nin görevleri devam etmekle beraber, Müşavere/Danışma Meclisi de Yürütme’nin faaliyetlerini denetleyebilme, kanun çıkarma gibi (belirli bir çoğunluk olması şartıyla:4/5 gibi) göstermelik değil tabanın sesi olma vasfı tesis edilmelidir. TBMM ve Müşavere/Danışma Meclisinin görev ve yetkileri netleştirilir. Bu ikili yapı Sistemi tıkayıcı değil, tamamlayıcı ve kutuplaşmayı engelleyici; hatta en aza indirmeyi sağlayacak bir yapıdır.
d) Bize göre bu ikili yapı Türk Tipi Başkanlık Yönetim sisteminin en mühim ayağıdır. Bu ikili sistem, gerçek anlamda millet-devlet kaynaşmasını sağlayacaktır. Zira bütün kesimlerin temsilcisi bir şekilde Devlet’in en yetkili kişisini etkileme şansına sahip olacaktır.
e) Bunların dışında teknik birçok husus var. Onlar bu ana eksen etrafında şekillenecektir. Tartışılıp karara bağlanması mümkündür.
f) Siz hangi sistemi getirirseniz getiriniz, milleti dışarıda bırakacak bir yönetim sistem anlayışı millette karşılık bulmayacaktır. Millette karşılık bulmayan bir yönetim sistemiyle Yahudi-Hıristiyan Uygarlığının Vahşi Zihniyetine karşı mücadele edemezsiniz. Sadece mevcut Modernist-Batıcı Oligarşik yapını devamı sağlarsınız. Bu da konjonktürel bir stratejidir. Bunun da bir karşılığı olmayacaktır.
g) Bizim, Tam Bağımsız Türkiye için Türk Tipi Başkanlık Sisteminin varlığından başka bir yolmadığı; ama bunu tesis ederken yönetimde adalet, liyakat ve istişareyi (bu, dostlar alışverişte görsün anlamında değil; hutbe irad eden Halifeye kılıcını gösteren Sahabenin (ra) dik duruşundaki müşavere anlayışı) esas alan bir yönetim istemi olmaz ise her şeyin havanda su dövmekten başka bir işe yaramayacağı da unutulmamalıdır.
***
Bu tür istişari eleştiriler dikkate alındığında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin aksayan yönleri tedricen tecdidi mümkün olacaktır. Öyle bir sistem yerleşsin ki şahsa bağlı kalmadan müesseseleşmiş (kurumsal) bir nizam mağdur ve mazlumların sesi olmaya devam edebilsin.