BİZE SIRA GELMEYECEK Mİ?
Vehbi Akşit
Kendini fikren inkişaf ettirmek isteyen bir zat doğruca Ebudderdâ’ya gelir ve der ki:
- Kalbim katılaştı, ciddi şeyler düşünemiyorum, hayatımın değerini takdir edemiyorum. Sanki üzerimde hiçbir nimet yokmuş, mahrumiyet içinde bir hayat yaşıyormuşum gibi geliyor bana. Ne olur bir çare, bir yol göster ki, kendimi yenileyeyim, fikrimi ve zihnimi çalıştırayım, gerçekleri görmekle huzur ve saadet hissedeyim “
Büyük sahabi bu zata şöyle tavsiyede bulunur.
- Bu dediğin şeylere sahip olabilmen için şu diyeceklerimi yap. Bak o zaman basiretin açılacak, gerçekleri görme konusunda bir hayli inkişaf elde edeceksin.
- Nedir onlar, hemen buyur.
- Önce hastanelere git, yataktakiler bak!
- Sonra camilere git, cenaze namazlarını kıl!
- Bundan sonra kabristana git, gömülenleri gör!
Sual sahibi zat:
- Baş üstüne Ey Allah’ın aziz sahabisi! Diyerek ayrılır ve ilk iş doğruca hastaneye gitmek olur. Sonra döner, camiye gelir, cenaze namazı kılar. Daha sonra da mezara gider, mevtanın mezara konuşuna bakar, ölünün defnini seyreyler.
Bunlardan sonra kendini yoklar. His duygularına bakar, heyhat! Hiçbir yenilik yok!
Dönüp Hazret’e gelir:
- Ben, her dediğini yaptım, ama nafile. Bende değişen bir şey olmadı. Yine aynı hisler, aynı duygular, aynı ihtiras ve dünya arzuları kasıp kavurmaya devam ediyor. Hazret-i Ebudderdâ düşünmeye başlar. Sonra şöyle der:
- Öyle ise; sen hastalara hastabakıcıların baktığı gibi baktın. Eğer öyle bakman insana bir şeyler kazandırsaydı, bütün hastabakıcılar insan-ı kâmil olur, şükür sembolleri haline gelirlerdi. Heyhat ki durum hiç de öyle değil. Çünkü onlar ibretle bakamazlar, tefekkürle nazar edemezler. Bu hastanın kendisi de olabileceğini, ama olmadığını, bunun büyük bir ilahi lütuf ve nimet olduğunu düşünüp de sevinç hissedemezler. Sen de öyle yapmışsın, ibretle bakmamışsın, tefekkürle nazar etmemişsin.
- Camiye gitmişsin, cenaze namazı kılmışsın, ama bu cenaze imamı gibi kılmışsın. Şayet öyle namaz kılmak insana bir şey kazandırsaydı, cenaze imamlarının melek gibi olması lazım gelirdi. Sen cenazeyi kılarken ibretle kılacaktın.
- Şu tabutun içindeki ben olacağım bir gün, diyecek kendini içine koyacak, yakınlarını da etrafta döner tasavvur edecektin. Seni tabuttan çıkaramayışlarını, çaresizliklerini hayal edecektin, istikbalde olacak şeyi o anda olmuş gibi hayal edecektin. İşte bu cenaze namazı sana inkişaf sağlayacaktı.
- Kabristana gitmiş, ölünün kabre konduğunu görmüşsün ama, bunu kabir kazanlar gibi seyretmişsin. Şayet öyle bakmakta fayda olsaydı, bütün mezarcılar insan-ı kâmil haline gelirlerdi. Halbuki onlar bunun tam aksine. Öyle ise mezara konan adamın yerine kendini koyacaktın. Hayalen karanlık çukura girecektin. İmam talkın verip gidecek, sen orada amelinle baş başa kalacaktın. Kılmadığın namazların, tutmadığın oruçların, ödemediğin kul haklarının hesabını vermeye başlayacaktın. İşte senin basiretini açan inkişafını sağlayan bunlar olacaktı, demişler.
- NE DERSİNİZ? Bizim ziyaretlerimiz de cenaze namazı kılışlarımız da mevtaları kabre götürüşümüz de böyle mi cereyan ediyor?
Bizde de bu ve benzeri durumlar söz konusu mu?
Hiç düşündünüz mü?
Hep başkası hastalanacak, hep başkasının namazı kılınacak, hep başkası mezara konacak, bizimle ilgisi olmayacak, bize sıra gelmeyecek mi hiç?
Hayırlı Cumalar..
Yorumlar