1998 yılında Malatya-Pütürge Müftüsü iken, Afyonkarahisar Başmakçı İlçe Müftülüğü’ne atandım. 4 yıl görev yaptım.  Başmakçı 8000 nüfuslu, yumurta tavukçuluğu ile ün yapmış, her hafta yumurta borsasının verdiği fiyatların takip edildiği bir ilçe idi….  Düz arazisinden dolayı, her hanede hemen hemen herkesin bisikleti vardı. Vatandaş camiye, kahveye, tarlaya bisiklete binerek gidiyordu.  Ben de göreve başladıktan 15 gün sonra bisiklet aldım. Ben de Başmakçılı olmuştum artık.  Ege bölgesinde yer alan bu şirin ilçemiz merkezinde 11 cami vardı. Camilerimiz özellikle Cuma ve Ramazan ayında dolar taşardı.  1998-2002 yılları arasında görev yaptığım Başmakçı ilçesinde Ramazan ayında oruca saygı duyulur. Hiç kimse çarşıda pazarda, kahvede açıktan yemek yemez, sigara içmezdi.  Ancak şehir merkezinde bir kahve vardı. Ramazan ayında pencerelerini ince siyah bir tül ile kapatır. Dışarıdan içerisi gözükmezdi. Oruç tutmayanlar bu kahveye gelirdi. Yer, içer ama kimse görmezdi.  Ben o zamanlar, Merkez Ağalar Camii kürsüsünden merkezi vaaz sisteminden bu oruçsuzlar kahvesine çok kızardım. Siz nasıl oruç tutmazsınız, nasıl orucunuzu yersiniz diye….  Şimdi bu satırları okuyan siz değerli kardeşlerim,  Osmanlı zamanında Müslümanlar oruç tuttuğunda Yahudi ve Hristiyanlar saygıdan dışarıda yemek yemezlermiş. Merak ediyorum bu dışardakiler hangi millet acaba?   Şunu anlamakta zorluk çekmem. Kişi hastadır, doktor oruç tutman sağlığa zararlıdır der, Tamam oruç tutmazsın. Ama bu sana dışarıda herkesin gözünün içine bakarak oruç yeme hakkını vermez. Şimdi şunu sormaktan da geçemeyeceğim: Mesela doktor, sigara da içme, sağlığa zararlıdır diyor ama onu tutmuyorsunuz. Yani doktorun tavsiyesini işimize gelince tutuyor, işimize gelmeyince tutmuyoruz.  Amma yaptın hocam ya? Hangi devirde yaşıyoruz diyebilirsiniz. Herkes kendinden sorumlu. Oruç tutmaya mecbur muyuz yani diyebilirsiniz. Zaten bu orucu tutmak için Müslüman olmak, akıllı ve büluğ çağına erişmiş olmak gerekiyor. Yani Müslüman olmana farz değil.  Oruç bizden önceki milletlere farz kılındığı gibi korunmak için bize de farz kılındı? Oruç tutmamak için, çocuk olmak, deli olmak, kadınlar için adet gününde olmak, hasta olmak gibi şartlar var.  Oruç tutma çağına gelmiş, baliğ olmuş kişilerden bu şartlarda olanlar, özellikle hasta olanlar, bir daha oruç tutma imkânı olmadığı takdirde fidye ödeyerek, maddi anlamda bir ibadet yerine getirmek zorundadırlar.  Bundan 20 sene önce, oruç tutmayanlar bile, oruç tutanlara saygı duyar, açıktan yemez içmezdi. Bir şehirde yolcu olanlar için, hasta olanlar için, nöbetçi eczane gibi birkaç lokanta açık olabilir. Özellikle otogarda, havalimanlarında seyahat edenlerin oruç tutmama gibi bir mazeretleri olduğu için buraları açık olabilir.  Ama hiç oruç yokmuş gibi davranıp, Ramazan dışındaki gibi yiyip içmek ne kadar normal karşılanabilir?  Ben şahsen, Kuşadası Kaleiçi Camiinde, bizleri dinleyen cemaatimize “Titreyin ve kendinize gelin” diyorum. Dışarıda açıktan milletin gözünün içine bakarak Oruç yemeyin diyorum. Biz ne zaman dinden, diyanetten koptuk. Dini ve kültürel değerlerimizden bu kadar uzaklaştık.  Ağaç yaşken eğilir. Çocuklarımıza iftarı, sahuru, teravihi, yardımlaşmayı öğretemezsek, ne zaman öğrenecekler. Sahur vaktinde uykusundan uyanan bir çocuk salonda veya mutfakta seher vaktinde sahur yemeği yiyen annesini babasını görünce “Ben de oruç tutacağım” diye yalvarır. Anne baba, o çocuğa “Yavrum, sen daha küçüksün, dayanamazsın” der. Ertesi sene aynı hikâye devam eder. Artık çocuk oruç tutmakla mükellef olunca, bu sefer, çocuk “Anne, ben daha küçüğüm, dayanamam” diyerek oruç tutmaz.  Eskiden biz küçükken yaşımız 7 olduğunda hem namaza hem de oruca alıştırırlardı. Ramazan ayı gelince başından 1 gün, ortasından 1 gün, sonundan 1 gün olmaz üzere toplamda 3 gün oruç tutardık. Sonraki sene başından 3, ortasından 3, sonundan da 3 gün tutardık. Daha sonraki sene ise başından 5 gün, ortasından 5 gün, sonundan da 5 gün oruç tutardık. Tam buluğ çağına erişip, üzerimize oruç farz olduğunda ise başından 10 gün, ortasından 10 gün ve sonundan da 10 gün olmak üzere toplam 30 gün orucun tamamını tutardık.  Bugün Erzurum’da dedeler, ilk oruçlarını tutan torunlarını omuzlarına alarak şehir meydanında gezdirirlermiş. Siz o dedenin gururunu, o torunun havasını, forsunu bir düşünün. Küçük yaşta oruç tutmuş ve dedesinin omuzlarında ödüllendirilmiş.  İşte çocuklarımıza küçükken dinini, peygamberini, Kur’an’ını, namazını, orucunu sevdirmemiz icap eder. Bunları küçükken kazandırmadığımız çocuklarımızın hali şimdi ortada…  Bu çocuklar bizim çocuklarımız…. Uzaydan gelmediler. O halde iş işten geçmeden yeni nesle bu sevgiyi kazandırmak zorundayız.  İşte ben, sokakta, meydanlarda oruçsuzları görünce inanın çok üzülüyorum. Demek ki biz de bu konuda suçluyuz. Bu sevgiyi verememişiz.  O yüzden diyorum ki, Afyonkarahisar Başmakçı’daki Oruçsuzlar kahvesine selam gönderiyorum. Bu selamın sebebi, Oruç tutmadıkları halde, dışarıda yemekten içmekten çekindikleri, utandıkları için…  Rabbim bizi oruç tutanlardan eylesin. “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak oruç tutarsa, geçmiş günahları affedilir.” Müjdesine nail eylesin.  Tutmuş olduğumuz oruçları, kılmış olduğumuz namazları, yaptığımız veya yapacağımız hayır ve hasenatları kabul eylesin.  Ramazan-ı Şerifiniz, Cumanız mübarek olsun.