Erol bey, babasının ölümünden sonra tek varis olarak, trilyonlarca mal varlığına sahip oldu. Hayatta yanında kalan bir annesi vardı. Onun büyük ideali, arzusu, Balıkesir’in en güzel kızıyla evlenmekti. O da ne yaptı etti, 2 trilyon harcadı. İstediği en güzel kızla evlendi. Ankara’da 10 odalı muhteşem bir konak yaptırdı. Oraya yerleşti. Kendisi, eşi ve annesi.. Ancak yeni evlendiği, güzel bayan dedi ki Erol Bey’e, “ Bu annen buradan gidecek. Aynı çatı altında beraber kalamayız. Erol Bey dedi, ki, “Nasıl olur, hayatım, o benim annem, atamam, satamam, hem sana ne zararı var ki, evin 10 tane odası var, birinde de o kalsın”  dedi ama dinletemedi sözünü. Erol bey, eşinin annesini görmesine tahammül etmediğini düşünerek, yaptırdığı villanın alt katında bir oda hazırlattı, döşetti, kapısını dışarıdan açtırdı ki eşiyle görüşmesinler diye. Ama nafile, eşi tutturmuş bu ev ikimize dar geliyor, ya o gider ya ben… Eşini de çok seviyor annesini de. Ne yapsındı Erol Bey. Zengin bir iş adamıydı. Huzurevine yatırayım diye düşündü. Ama olmazdı. Ya duyulursa basından, televizyondan… Hemen aklına yeni bir fikir geldi. Tanıdığı hastane sahibi bir doktor arkadaşı vardı. Ona anlattı planını, dedi ki, “ Annemi hastanenizin doktorları muayene etsin, yani baştan ayağa bir muayene olsun. Öyle bir hastalık bulun ki, annem devamlı hastanede yatmak zorunda kalsın.. Masraf ne ise ben karşılarım, siz orayı düşünmeyin “ diyor. Hastaneden doktorlar geliyor, Erol Bey’in annesini muayene ediyorlar. Devamlı hastanede kalacak bir bahane buluyorlar. Diyorlar ki, hastada böbrek yetmezliği var. Hemen hastaneye kaldırılması gerekir. Erol Bey’in annesi de hastaneye götürülüyor. Hastanede yatma işlemi gerçekleştikten sonra Erol Bey’in annesi diyor ki, oğluna, “ Erol’um, bitanem, ben seni çok seviyorum. Allah senden razı olsun. Ama bu yaptıklarından dolayı korkarım ki Allah’ın azabı sana uğrar. Ondan korkuyorum oğlum “ diyor. Erol Bey ve eşi, annesi evde olmadığı için çok zamandan beri planladığı bir Antalya gezisine çıkmaya karar veriyorlar. Erol Bey hem yeni aldığı Jeep’ini deneyecek hem de eşiyle uzak bir yerlerde başbaşa kalacaktır. Büyük bir heyacan ve arzuyla arabaya biniliyor. Ama o ne: Erol bey, arabası 50 metre gider gitmez aniden sancılanıyor, arabanın içinde kıvranıyor. Zor yetişiyor hastaneye… Doktor arkadaşı onu karşılıyor. Muayene bittikten sonra, teşhis konuluyor. Konulan teşhisi açıklamak için Erol Bey’in yanına gelen doktor arkadaşı geliyor.  Erol Bey, bir diyaliz makinasına bağlanmış, ızdırap çekiyor. Diyor ki, “ dostum, çok üzgünüm, ama senin böbreklerinin ikisi de bitmiş, tükenmiş, iyi ki hastaneye yetiştirmişler. Yoksa ölürdün. Allah’tan seni seven birilerini dualarıyla ayakta kalmışsın “ diyor. Erol Bey ile annesi aynı odada kalıyor. Annesi bu duruma dayanamıyor, üç gün sonra rahmeti rahmana kavuşuyor. Erol Bey, iyileşmek için neredeyse malını mülkünü servetini harcıyor, ama bir türlü kendisine uygun böbrek bulunamıyor. Sonunda parası bitiyor. Şimdi Erol Bey nerede biliyor musunuz? İstanbul’da acizler yurdu olarak bilinen Darülaceze’de…. Devletin vereceği bir lokma ekmeğe muhtaç halde yaşamaya çalışıyor.   Evlerinizde bulunan beli bükülmüş ihtiyarların sebebi ile belki şu an ayaktayız. Ne olur, büyüklerimize ne olursa olsun, ne adla olursa olsun, sevdalarımızdan, aşklarımızdan vazgeçelim. Onların hayır duası olmadan, cennete ulaşamayacağımızı asla unutmayalım. Burnumuzun yere sürtülmesini istemiyor, Hz. Peygamber (SAV)’in lanetine, bedduasına uğramak istemiyorsak büyüklerimize saygıda, küçüklerimize sevgide kusur etmeyelim. Çünkü dünya bize kalmayacaktır. Ne götürürsek buradan götüreceğiz. Nuru da narı da hoş Allah’ım bizlere cennete girmeyi nasip eylesin. Kendi götüreceği ateşle imtihan olanlardan eylemesin. Selam ve saygılarımla… CUMANIZ MÜBAREK OLSUN