TTB'nin 72. Büyük Kongresi'nde TTB Merkez Konseyi Başkanlığına seçilen Prof.Dr.Şebnem Korur Fincancı, 20 Ekim 2022 tarihinde merkezi yurt dışında bulunan ve uydu yayını yapan Medya Haber TV'de katıldığı programda, "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kimyasal silah kullandığı" iddialarının olduğunu, bu iddiaların araştırılması gerektiğini ifade etti. TTB Başkanı tarafından söylenen bu ifadelerin basına yansıması sonucu kendisi hakkında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunuldu. Bunun üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı hakkında Türk Ceza Kanunlarına göre "terör örgütü propagandası yapmak" ve "Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni, devletin kurum ve organlarını aşağılamak' suçlarından soruşturma başlatıldı. Soruşturma başlatıldığında yurt dışında olan Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı Türkiye’ye döndüğünde avukatları aracılığı ile savcılığa başvurarak, savcılığın istediği zamanda adliyeye ifade vermeye gelebileceğini söylemesine rağmen, bir sabah alacakaranlığında kolluk kuvvetleri tarafından evinden alınarak adliyeye götürülmüş, savcılığın sorgusu sonrası tutuklanarak cezaevine sevk edilmiştir. Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’ya ifadeleri nedeniyle suç duyurusunda bulunulması dışında, Cumhuriyet Savcılığına ayrıca; Türk Tabipler Birliğinin (TTB) kapatılması, TTB Merkez Konsey yönetim kurulunun görevden alınması ve yerlerine kayyum atanması, Türk Tabipler Birliğinin önündeki Türk ismi ile Türkiye Mimar ve Mühendisleri Odaları Birliğinin (TMMOB) önündeki Türkiye isminin kaldırılması çağrısında da bulunuldu.
Adli Tıp Profesörü olan Şebnem Korur Fincancı TTB Başkanı olması dışında, halihazırda Türkiye İnsan Hakları Vakfı kurucu üyesi ve yönetim kurulu üyesi, Ceza Hukuku Araştırmaları Derneğinin kurucu üyesidir. Prof.Dr. Şebnem Korur Fincancı Cumhuriyet Savcılığına verdiği ifade de; Medya TV’ye yaptığı açıklamanın şahsi düşüncesi ve ifadesi olduğunu, bu açıklamadan TTB Merkez Konseyi üyelerinin bilgisi ve onayının olmadığını, açıklamanın kendisini bağladığını söylemiştir. Bu süreçte bir bölüm Tabip Odası yönetim kurulları, Hekim Dernekleri ve Sendikaları, bağımsız hekimler TTB Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın yaptığı açıklamayı onaylamadıklarını, kendisini kınadıklarını, istifaya davet ettiklerini açıkladılar. Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın bir medya kuruluşunda “Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kimyasal silah kullandığı iddiaları var” söylemi, kendilerinin ifadesine göre şahsi düşünce ve ifadeleridir. Kendisinin bir birey olma dışında, hekim, adli tıp uzmanı, TTB Başkanı, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi, Ceza Hukuku Araştırmaları Derneği üyesi gibi değişik sıfat ve görevleri vardır. Yapılan açıklamanın altında adı geçen birlik, vakıf ve dernekten hiçbirinin imzası ve onayı yoktur. Bu durumda Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın “açıklama şahsi düşüncemdir” ifadesini doğru olarak kabul etmek gerekir. Normalde hukukta suçun şahsiliği ilkesine göre Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın sarfettiği sözler nedeni ile ifadesinin alınması, hakkında Türk Ceza Kanunlarına göre hüküm verilmesi gerekir idi. Kendisine yapılan uygulamada yanlış görülen noktalar; Hakkındaki suçlamalardan haberdar olmasına rağmen yurt dışında iken Türkiye’ye kendi isteği ile gelmesine, istenildiği zaman savcılığa ifade vermek için gelmeye hazır olduğunu bildirmesine, hukukta tutuksuz yargılamak esas olmasına, kendisinin “TSK kimyasal silah kullanıyor” dememesine, “TSK kimyasal silah kullanıyor şeklinde iddialar var” demesine rağmen, bir sabah alacakaranlıkta evinden apar topar alınarak hızlı bir süreç sonunda cezaevine konulmasıdır. Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı hakkında yürütülen süreçte, siyasi erk ve savcılık tarafından izlenen tutumda anlaşılmayan diğer nokta; Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın halihazırda sahip olduğu tüm sıfat ve görevlerden sadece TTB Başkanlığı görevinin ön plana çıkarılarak tüm sürecin sadece bunun üzerinden yürütülmesi, yapılan açıklamadan haberi ve kurumsal onayı olmamasına rağmen TTB Merkez Konseyinin suçlamalara dahil edilerek yönetim kurulunun topyekün görevden alınmak istenmesi, TTB’nin isminin önündeki Türk kelimesinin kaldırılmak ve TTB’nin kapatılmak istenmesidir.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı hakkında yürütülen hukuksal süreçte iktidardaki siyasi erk bileşenleri tarafından TTB’nin önündeki Türk kelimesinin, TMMOB’nin önündeki Türkiye kelimelerinin çıkarılmasını talep etmek anlaşılır olmadığı gibi, milliyetçi ve muhafazakar olduklarını deklare eden siyasi erk üyelerinin bunu talep etmesi hiç anlaşılır değildir. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının TTB hakkındaki bu soruşturmada meslek birliğinin önündeki Türk ve Türkiye isimlerinin kaldırılmasını talep ederken bunu “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni, devletin kurum ve organlarını aşağılamak” suçlamaları ile yaptığını belirtmesi ise trajikomik bir olaydır. Meslek odaları ve birlikleri bir şahsın veya kurumun tapulu ve şahsi kurumları/mülkü olmayıp, o mesleği icra etsin yada etmesin tüm meslek mensuplarına aittir. Bir meslek mensubunun, bir meslek odası yöneticisinin, bir meslek odası yada meslek birliği başkanının şahsi herhangi bir söylem ve faaliyetinin sorumlusu o meslek mensuplarının tümünü temsil eden meslek odası ve birliği değildir, olamaz da. O nedenle bir meslek odası ve birliğinin yönetim kurullarının herhangi bir noktasında görev alan birisinin işlediği yada suç olduğu iddia edilen bir söylem ve eyleminden o meslek odası sorumlu olamaz, bunun suçu da o meslek odası veya birliğin kapatılması, milli birlik ve beraberliğimizin göstergesi olan isimlerin/nişan/sembollerin o oda ve birlikten alınması hiç olamaz. Tüm bu nedenlerle Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın TSK’leri hakkında söylediği iddia edilen ifadeler şahsi ifadeleri olup, bu ifadelerden dolayı bunun hesabını tüm hekimlerin ve Tabip Odalarının ortak birliği olan TTB’nin vermesi istenemez. Aksi bir karar zorlama ve hukuksuz bir işlem ve karar olur. TTB Merkez Konseyine ve üyelerine hesap sorulacak ve hesap verilecek yegane yer ise TTB Genel Kurullarıdır. Prof.Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın şahsi ifadelerinin suç teşkil ettiği düşünülüyor ise, kendisi hakkında Türk Ceza Kanunlarına göre hukuki sürecin yürütülmesi, ifadesinin alınması ve tutuksuz yargılanması, izlenmesi gereken süreçtir. Ne yazık ki TTB Merkez Konseyi ve Başkanları daha öncede pek çok kez bu tip haksız suçlama ve yargılamalarla karşı karşıya kalmıştır. Bazı TTB Merkez Konseyi üyeleri ve Başkanları “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” bildirgesi yayımladıkları; “İdam cezasına karşı oldukları ve hekimlerin bu süreçlerde yer almaması gerektiğini belirttikleri”; “Ulusal çıkarımız, öncelikle halkın sağlığının korunmasıdır" dedikleri için yargılanmışlar ve değişik cezalar almışlardır. Tüm kesimler tarafından bilinmesi gereken durum, TTB’nin asli görevinin hekimlik değerlerine ve toplumun sağlık hakkına sahip çıktığıdır. Hekimlerden bir tarafta insanları sağlıklı yaşatması istenirken, diğer taraftan insanların idam edilmesini, nasıl ve hangi metodla olursa olsun öldürülmesini/yaralanmasını/şiddet görmesini savunmasını, onaylamasını, görmezlikten gelmesini beklemek doğru olmadığı gibi, hekimlik değerlerine de uygun değildir. Halk ve sağlık çalışanları olarak 2 yılı aşkın süredir ağır bedellerini ödediğimiz Cavid-19 Pandemisinin etkilerini atlatamadığımız, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak tarihinin en ağır ekonomik krizini ve enflasyonunu yaşadığımız, halkın yoksulluk ve yokluk içinde açlık orucu tuttuğu, ücretsiz ve nitelikli sağlık hizmetlerine ulaşmada sorun yaşadığı bir süreçte, Prof.Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın apar topar cezaevine atılması, TTB Merkez Konseyi üyelerinin topyekün görevden alınmak istenmesi, TTB’nin kapatılması ve isminin önündeki Türk kelimesinin çıkarılması için Cumhuriyet Savcılığının harekete geçmesi, siyasi erkin mevcut durumda TTB üzerinden halkın dikkatini dağıtmak-hedef saptırmak-gündemi değiştirmek amacını güden uygulamalar içerisinde bulunduğu algısına sebep olmaktadır. Ülke olarak içinde bulunduğumuz olağan üstü koşullar içinde, tüm kesimlerin bulundukları konumlarda milli birlik ve beraberliğimize zarar verecek veya yanlış anlaşılmalara sebep olacak her türlü söylem ve eylemlerden sakınması; siyasi erkin de ayrıştırıcı/ötekileştirici uygulamalardan kaçınması, hukuku egemen kılması, adil olması, insan odaklı demokratik uygulamalar içinde bulunması hepimizin beklentisidir.
Trend Haberler
Aydın'da acı ölüm: Hız tutkusu sonu oldu
Nazilli’de okul yangını: Gece başlayıp sabaha kadar cayır cayır yandı
Genç mühendis kansere yenildi
Aydın'da feci kaza! 27 yaşında hayatını kaybetti
Aydın’da feci ölüm: Süt sağarken akıma kapılarak can verdi
Kuşadası'nda zamlara karşı çare sobalar oldu