"Sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değmez" demişti Soktares, milattan önce 300'lü yılların sonunda. Bugüne kadar başta kadın cinayetleri davalarında alınan kararlar nedeniyle bazı hakim ve savcılara çokça tepki göstermiş biri olduğum için Savcı Eyyüp Akbulut'a şaşırmadım diyebilmek mümkün değil. Bir savcı çıkıyor ekrana, kim bilir bu videoyu çekmek için kaç gün boyunca düşünüyor. Kaç gece uykusuz kalıp yapmak ve yapmamak arasındaki düşünceleri ile boğuşuyor. Hele ki ailesi ve çocukları varsa eminim karar vermesi çok daha zor olmuştur. Çünkü hepimizin bildiği bazı gerçeklerin rengi, insanın aklına gelen birçok arayışı ve mücadeleyi başlamadan bitirmesine, geri durmasına neden oluyor. Tıpkı normalleştirilmiş korku cumhuriyetleri gibi. Peki 19 Mayıs 1919 da Samsun'a çıkan askerler daha az mı korkmuştur dersiniz? Bu soruyu tabi ki hepimiz için soruyorum. Çünkü oturup düşünmemiz gereken şey tam olarak bu. Bir insan var karşımızda, canlı kanlı ve halen başka bir ülkeye kaçmamış bir hukuk adamı. Nihayetinde başta kendisi olmak üzere hepimiz adına sorduğu soruların cevabını arıyor. Yaptığı şeyin doğru olup olmadığını hakkında açılan incelemeyi soruşturan da bir savcı. O da bir hukuk insanı. İçinde yaşamakta olduğumuz ülkemizin, hepimizin gözbebeği olduğunu ve onu korumanın çocuklarımızın geleceğini korumak olduğunu aklımızdan çıkartmazsak. İnceleme ve inceleme sonrasında alınan kararlar da akıl mantık ve vicdan çerçevesinde olacaktır. Ben ortada devlete ya da devlet adamlarına sıkılmaya çalışılan bir kurşun değil. Hukuki bir mücadele görüyorum. Savcının iddia ve ithamlarında yanlışlık varsa bu yanlışın şeffaf bir şekilde halka duyurulmasından yanayım. Videoda korkmayın çağrısı yapan savcıya korkmamız için hiçbir sebep olmadığını söylemek istiyorum. Ortada ne bir hakaret ne de bir vatan hainliği olmadığı sürece devlet kimsenin kılını incitmez. Belki inceler, soruşturur, anlamak için araştırır ama asla sebepsiz yere cezalandırmaz. Savcı diyor ki covid-19 virüsü ile mücadele amacıyla uygulanmakta olan kısıtlamaların Anayasada açıkça belirtilen temel hak ve özgürlükler kapsamındaki kanun ile çeliştiğini ve hukuk fakültesinin henüz 1. Sınıfını okumakta olan her hukukçunun bunun fark edebileceğini anlatmakta. Elbette, devletimiz bu kısıtlamaları keyfiyet nedeniyle getirmiyor. Ortada canlı kanlı ve yayılmaya devam eden tüm dünyayı etkisi altında tutan bir virüs var. Ve devletimizin bu kısıtlamaları virüs nedeniyle uyguluyor. Ben bundan şüphe duyuyor değilim. Ancak savcının da baştan aşağı yanlış olduğunu düşünüyor değilim. Özellikle genelgelerde yayınlanan "Vali Gerekli Önemleri Alır" ibaresini her zaman çok tehlikeli olduğunu düşündüm. Elbette bu ülkenin refahı için göreve getirilmiş valilerimiz akıl ve mantık dışı bir uygulama ile kolluk kuvvetlerini görevlendirecek değildir. Ancak böyle bir durumun ihtimal dahilinde olması ve ucunun açık olması aynı zamanda büyük bir yanlışı, büyük bir tehlikeyi de doğurabilir. Genelgenin bu kısmının ivedilikle düzenlenmesi gerektiğine inanıyorum. Savcının sözlerinde dikkatle analiz edilmesi gereken çok fazla şey var. Onlardan biride şu "Özgür olması gereken basın kendiliğinden bir sansür uyguluyor" diyor. İşte bu yüzden gerek bu iddiayı çürütüp devletimize destek olmak için, gerek savcının haklı olduğu yanları vurgulamak için biz basın mensuplarının bu gibi durumlara gerekli hassasiyeti göstermeliyiz. Bizim devletimiz ya da bir başka devlet kötü niyet barındırmadan da yanlış bir karar alıp yanlış bir uygulama içinde olabilirler. Ve her vatandaşın asli görevidir ki bu yanlışı fark edip doğru uygulama için hükümetini uyarsın. Her uyarı yıkıcı bir uyarı değildir. Ben savcının hükümetin iradesini kötülediği ve halkı galeyana getirmeye çalıştığını düşünmüyorum. Ciddiyetle ülkesindeki uygulamaların anayasaya aykırı olduğunu söyleyen bir hukuk adamına aynı ciddiyet ve aynı hassasiyetle yaklaşılması gerektiğini ve hükümetin üzerine yapıştırılmakta olan sesini çıkartanın sesini keseriz diyormuş gibi iddia edenlere cevap niyetliğinde bir uygulama yapılmasını ümit ediyorum. Son dönemde uygulanan tam kapanma kısıtlamalarının temel hak ve özgürlüklere zarar verdiği gerçeğinin yanında bir diğer husus da yasaklar sayesinde vaka sayılarındaki düşüşün göz ardı edilemeyecek kadar önemli oluşu. Yalnızca bakanlıktan açıklanan sayılara bakarak değil bizzat kendi hastanemdeki son duruma bakarak da bunun gerçek olduğunu sevinçle söyleyebilirim. Nazilli'de vaka sayısı ve hastaneye yatan hasta sayısı büyük ölçüde azaldı. Buna kanıt olarak mevcut servis sayısı 3 iken son dönemdeki tam kapanma nedeniyle tek covid-19 servisine düştük. Yasaklardan hoşlanmıyor olsak da iyi sonuçları da ortada. Ben isterim ki savcının ve savcı gibi bakış açısına sahip olan insanlar suçlanıp kötü ilan edilmeden hukuk çerçevesi içinde araştırmalar yapılsın. Kimse hükümetin uygulamaları ile ilgili konuşmaktan ve eleştirmekten korkmasın. Devletimiz bilsin ki her eleştiri yıkmak için değildir.
Dünyanın kuruluşundan bu yana insanoğlunun elde ettiği her ilerlemenin altında felsefi bir bakış açısı yatar. Ve felsefenin var olmasını sağlayan en temel eylem soru sormaktır. Sormaktan korkmayın...

#seninleyizsavcıeyyüpakbulut