Anadolu’da İslam öncesi Türk varlığı bilinmektedir. Türklerin büyük çoğunluğu çeşitli kavim adları ile tanınmakta ve Gök Tanrı dinine inanmaktadırlar. Hazar, Kuman, Kıpçak, vb Türk kavimleri ise Musevi dinine bağlanmışlardır ve İslam henüz ortada yoktur. Türk-Bizans ilişkileri Malazgirt savaşından çok önce başlamıştır ve İstanbul Avarlar ve Bulgarlar tarafından kuşatılarak ele geçirilmek istenmiştir. Araplar Hz. Ömer zamanında Kudüs’ü fethetmiş ve İslam Muaviye zamanında yayılmaya başlamıştır. Emeviler olarak bilinen Arap ordularının 7. yüzyıldan itibaren Hz. peygamberin kudsi hadisine mazhar olmak için Anadolu’ya akın ettikleri ve İstanbul önlerine geldikleri bilinmektedir. 751 Talas savaşından sonra ise Arap-Türk ilişkileri başlamış ve Türk yurtları Arapların acımasızca istilasına uğramış, yağmalanmış ve büyük katliamlar olmuştur. Horasan valisi Kuteybe bin Müslim’in şiddet uygulamaları, Türk yurtlarının zenginliği, ırkının güzelliği, savaşçı yetenekleri, ticaret yollarına hâkim olmaları, medeniyetlerinin üstünlüğü ve esarete boyun eğmemeleri dönemin Emevi halifelerini çıldırtmış ve Türkleri kesin olarak Müslüman saymamışlar, kölelikle- müminlik arasında bir seviye olan “MEVALİ” diye islam fıkhında olmayan bir sınıf yaratılmıştır. Mevali politikası, İslam’da fetih anlayışının Emevi tarafından bozulmaya uğradığı yıllarda sertleşmiştir. Emeviler fetihleri iktidar ve servet amaçlı yapmaya başladıklarında; esir düşüp de Müslüman olan fakat Arap olmayan halka mevali gözüyle bakmıştır. Mevâlî, terim anlamında ilk İslâmî fetihlerin ardından kendi istekleriyle Müslüman olan, çoğunluğunu doğuda İranlılar ve Türkler’in, Kuzey Afrika ve Endülüs’te Berberîler’in, Mısır’da Kıbtîler’in oluşturduğu gayri Arap Müslümanları ifade etmek üzere Emeviler’in kullandığı politik bir sıfattır. (1) Bu ön yargılı ve aşağılayıcı Emevi politikası Müslümanlığın gelişmesinde, yayılmasında ve İslam prensiplerinin doğru anlaşılmasında en büyük engeldi. Emevi Arapların bu hasmane ve cahiliye devrine mahsus politikası İslam dünyasında fitneye yol açmış ve İslamın dünya nizamına hakim olması epey gecikmiştir. Mevali olmaya zorlanan Türkler, Arap kıyımından kaçarak değişik ülkelere yönelmişler ve bir kısmı da Anadolu’ya gelerek Doğu Roma devletine sığınmıştır. Türklerin Bizans ordusu içinde Araplara karşı savaşmaları bu durumun çok açık delilleridir. Bugün Batı Anadolu’nun önemli antik kentlerinde ve ören yerlerinde Türk tamgalarının yani boy işaretlerinin bulunması acaba nedendir? Hierapolis (Pamukkale), Laodikya ( Goncalı ), Aphrodisias (Karacasu), Efes (Selçuk) ve Milet (Yenihisar) ve vb. yüzlerce antik kentlerdeki tapınaklarda, tiyatrolarda, meclis binalarında yani halkın toplu bulunduğu yerlerde “Tengri” ve boy tamgaları sizce erken Hristiyanlık dönemi inanç işaretleri midir? Yoksa Bizans tarafından aileleri ile birlikte bu kentlere yerleştirilen ve lejyoner birlikler olarak kullanılan Türklerin belleklerindeki TÜRKLÜK kodlarının taşlara kazınarak gelecek kuşaklara bırakma arzusu mudur? Kuşadası’na sadece 15 km uzaklıktaki Efes Ören yerinin her tarafında bu tamgaları görmeniz mümkündür ve hala “ biz Türk iziyiz, Türk milletine mensubuz, yüzyıllar öncesinde biz buradaydık ve bu izleri sizlere bıraktık ki ecdadınızı tanıyın “ diye haykırmaktadır. (2) Yanı başındaki bir eski bir Roma kentinin her yerinde Türk izleri olan Kuşadası ise sanki başka bir gezegene aitmiş gibi Türk varlığından haberdar olmayacak ve etkilenmeyecek öyle mi? Efes ve Kuşadası arasında mutlaka etkileşim olmuştur, en azından ticaret yapmak amacıyla çeşitli pazarlar kurulmuş ve mal alış-verişi yapılmıştır. -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -
1. İsmail Yiğit, Diyanet İslam Ansiklopedisi, Yıl 2004, cilt 29, sayfalar 424-426 2. http://www.atro.org.tr/derin-denizli- turk-izleri- kesif-gezileri- -