Kul hakkı nasıl telafi edilir?
Cennet Özmen
"Yıllar önce birisine, bir haksızlık yapmıştım. Fakat daha sonra onunla helalleştim. Tevbe istiğfar ettim. Ancak bir türlü vicdan azabından kurtulamıyorum. Tevbemin kabul edildiğini nasıl anlayacağım, işareti nedir?"
İnsan bilerek veya bilmeyerek birisine haksız bir davranışta bulunmuş olabilir. Hatta onu mağdur bir duruma düşürmüş ve bazı haklarının elinden çıkmasına sebep olmuş da olabilir. Kendimizi her ne kadar korumaya, hakperest olarak kalmaya çalışsak da, birtakım hata ve kusurlar mutlaka elimizden çıkıyor. Öyleyse bu durum karşısında ne yapmalıyız? "Bir defa oldu, bir daha yapmam. Keşke yapmasaydım" dememiz, iç dünyamızda hesaplaşmamız vicdanen rahatlamamıza yeterli gelir mi? Yoksa hatamızın telafisine çalışıp da onu düzelterek, hak sahibinden helallik dilemeli miyiz?
İslamda genel anlamda, bir Allah hakkı, bir de kul hakkı kavramı vardır. Allah hakkı, her insanın Rabbine karşı yapması gereken kulluk görevleridir. Bu konuda yaptığı bir kusur, günah ve eksiklikten dolayı affı için Allah'a yalvarır. Tevbe ve istiğfar ederek affını diler. Fakat kul hakkı öyle değildir. Onun bir tek telafisi vardır. O da, haksızlığa uğrayan, zarar gören kişiyle bizzat görüşüp özür dilemektir. Gerekirse, helâllik dilemekle birlikte, maddî bir kaybı varsa karşılama yoluna girmektir.
* * *
Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar: "Bir kimse, kardeşinin onuruna yahut malına haksız olarak saldırmışsa, karşılık olarak verilebilecek altın ve gümüşün bulunmadığı günden (Kıyamet) önce helalleşsin. Aksi halde, yaptığı haksızlık nispetinde onun iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden adama verilir." (Buharî, Mezalim: 10.)
Bu durumda helalleşmekten başka çıkar yol yoktur. O kadar ki, insan şehit bile olsa kul hakkından kurtulamıyor. Eğer üzerinde kul hakları varsa, Allah, diğer günahlarını bağışladığı halde, kul hakkını bağışlamıyor. Bu yüzden tek çare hak sahibinin gönlünü almaktır. Yapılacak olan bellidir: Zarara uğramasına sebep olduğunuz kimseye gider, önce hata yaptığınızı itiraf edersiniz. Özür beyan edersiniz. Sizi affetmesini, hakkını helâl etmesini rica edersiniz. Maddî bir kaybı da varsa, imkânınız ve onun razı olabileceği nispette hakkını verirsiniz.
* * *
Böylece elinizden geleni yapmış olursunuz. Karşınızdaki insan da sizi hoş karşılarsa, hoşgörü ve anlayış gösterirse, suçluluğunuz kalkmış olur. Hadis-i şerifte açıklandığı gibi, daha dünyadayken helâlleşerek âhiretteki hesaplaşma kurtulmuş olursunuz.
Bununla birlikte hâlâ vicdan azabı çekiyorsanız, ayrıca tekrar tekrar tevbe ve istiğfar edersiniz. "Pişmanlık tevbenin kendisidir", "Günahından tevbe eden, hiç günah işlememiş gibi olur" mealindeki hadis-i şeriflerin sırrıyla Allah katında da rahata kavuşmuş olursunuz. Bir insan tevbesinin kabul olduğunu, günahtan kurtulduğunu nasıl anlar, nasıl fark eder, bu hal nasıl bilinir? Cevabını Peygamber Efendimizden (a.s.m.) öğrenelim: "Bir günah işledikten sonra tevbe edip iyilik işleyen kimse, üzerine çok dar bir zırh giyinen bir adama benzer. Günahtan sonra bir iyilik yaparsa, zırhın halkalarından biri çözülür. Bir iyilik daha işlerse öbür halka da çözülür. Yapılan iyiliklerin sonunda zırh yere düşer." (et-Tergib ve't Terhib, 4:106)
Gerek bir günah işleyen, gerekse haksız bir davranışta bulunan bir kimse, o günah ve hatanın arkasından pişmanlık duyarak sevaplı ameller işlerse, bu durumunu değiştirebilir. Artık bundan sonra bir vicdan azabı çekmesine, huzursuz olup üzüntüye kapılmasına gerek kalmaz. Çünkü o, bir kul olarak, iyi niyetle elinden geleni yapmış sayılır.
Yorumlar