İyi orta gol getirir
Fatih ÖZMEN
17 Mayıs 2000: İtalyan, Alman, İspanyol ve İngiliz rakiplerini sırasıyla geçen Galatasaray kimsenin ihtimal bile vermediği UEFA finali için Kopenhag biletini almıştı. Rakip, Henry’li, Bergkanp’lı, Kanu’lu Arsenal’di. Yine kimse ihtimal vermiyordu Galatasaray’ın kupayı alacağına, Hagi’nin kırmızı kart görmesinin ardından Galatasaray sahada 10 kişi kalmıştı. Oyuncu değiştirme hakkı bulunmayan Galatasaray’da Bülent Korkmaz’ın omzu feci şekilde sakatlanmasına rağmen, sargıya sarıp kolu vücuduna yapışık şekilde mücadeleyi tamamlamıştı. Galatasaray tüm tersliklere rağmen penaltı atışları neticesinde 4-1 kazanarak kupayı Türkiye’ye getirdi. Ve o gün tüm Türkiye sokaklardaydı.
20 Haziran 2008: Gruptan başarılı bir şekilde çıkan Türkiye, Euro 2008 çeyrek finalinde Hırvatistan ile eşleşti. Viyana’da oynanacak maçta rakip Hırvatlar favoriydi. 90 Dakikası berabere biten maçın 119. Dakikasında Hırvatların attığı gol ile resmen tüm Türkiye yasa boğuldu fakat uzatmaların da uzatmasında dakika 120+2’de Semih’in o enfes golü ile tüm Türkiye olarak sevinç gözyaşları döktük. Penaltılarla da yarı finale kalmayı başarmıştık. Yine tüm Türkiye sokaklardaydı.
Üstteki anılarla sizi eski o coşkulu günlere götürüp biraz olsun mutluluk hissetmenizi sağlamışımdır umarım. Eskiden 2000 ile 2010 yılları arasında tüm millet, temsilcimiz kim olursa olsun Şampiyonlar ligi maçlarına kenetlenirdi, milli maç olduğu zaman resmen hayat dururdu. O zaman sahada istek, hırs, arzu vardı, para konuşulmazdı.
Peki Türk futbolu ne oldu da bugünkü duruma düştü? Bu yazımda kendi fikirlerimle bunu sizlere anlatmaya çalışacağım.
Öncelikle TFF’ye bakalım. Federasyon yönetim kurulunda Hamit Altıntop haricinde sahadan gelmiş maalesef kimse yok. Evet hepsi bir takım futbol ile alakalı işler yapmış(kulüp yöneticiliği gibi) fakat hiçbiri futbolcu ile empati yapabilecek, futbolun kalbinden gelen kişiler değil. Hepsi masa başında futbol ile ilgili bir şeyler yapmaya çalışmış. Baktığımızda da her biri bir futbol takımı ile bağlantılı. Keza bu durum futbol kulüplerimiz için de aynı hangisi futbolun içinden sahadan gelmiş ki?
Sürekli değişen kurallar buna en güzel örnek yabancı futbolcu sayısıdır, Türk futbolunun daha da geriye gitmesine neden olmaktadır. İngiltere liginde yahut başka üst seviyedeki liglere baktığımızda hiç bu şekilde bir kısıtlama mevcut değildir. Bununla beraber milli takımların çöküşü seçilen oyuncuların, kendi içinde gruplaşması, para muhabbeti ve oyuncu teknik direktör çekişmesinden ötürüdür. Artık sanmıyorum, ülkemizde heyecanla milli maçın ekran başında başlamasını bekleyen çok az kişi vardır. Avrupa’ya giden takımlarımızın da başarısı ortadadır. Nitekim ki önümüzdeki yıldan itibaren artık Şampiyonlar Ligi’ne de eleme oynayarak gideceğiz. Çocukluğumuzun, gençliğimizin Salı ya da Çarşamba günleri Star Tv’ de heyecanla 21.45’i beklediğimiz ve jenerik şampiyonlar ligi müziğini belki de yeni nesil hiç bilmeyecek.
Ülkemizde futbol takımındaki başarısızlık ne yazık ki hemen teknik direktörlere kesiliyor. Düşünün Süper Lig’te ilk 10 haftada 10 takım teknik direktörlüğü değişikliğine gitmiş. Fransa liginde Guy Roux, AJ Auxerre takımını 34 yıl boyunca (1961-2005) arasında çalıştırdı, acaba hiç kimse 3 maç üst üste puan alamadı diye hocayı yollayalım dedi mi? Aynı şekilde Arsene Wenger 1996 – 2018 yılları arasında 22 yıl boyunca Arsenal’i çalıştırdı. Bizlere resmen hayal gibi geliyor. Bizlerde 3 yıl bir takımı çalıştırırsa ooo çok iyi diyoruz. Hatay sporu Süper Lige çıkaran Mehmet Altıparmak’a ne dersiniz? Takımının başında süper lig maçına dahi çıkamadı. Başarısı resmen cezalandırıldı.
Diğer bir mental olarak Türk futbolundaki sıkıntı, genç futbolculara bir şekilde yer verilmeyişidir. Genç olarak nitelendirdiğimiz oyuncular takımlarımızda maalesef k en erken 22 23 yaşlarında forma giyiyorlar ve bizler de genç yetenek diye seviniyoruz. Oysa Avrupa futboluna baktığımız da; Ansu Fati(Barcelona) bugüne kadar 49 maçta forma giymiş, 150 milyon Euro piyasa değeri olan Haaland henüz 21 yaşında, Mason Greenwood daha 19 yaşında 3 yıldır Manchester United’da 113 maça çıkmış bunun gibi örnekler yazmak ile bitmez. Bizler ise Ozan Tufan’a (26), Taylan Antalyalı’ya (26) genç oyuncu diyoruz. Türkiye’de maalesef ki hocalar risk alıp genç, altyapıdan oyunculara çok şans veremiyor. Çünkü ya kaybedersem maçı, ya istediğim sonucu alamazsam kaygısı var. Yukarıda da dediğim gibi 3 maç alamayan hoca topun ağzına koyuluyor, adamın da risk alma gibi bir lüksü maalesef ki yok. Burada diyeceksiniz ki genç futbolcunun hiç mi hatası yok? Ne yazık ki onlar da hatalı çoğu antrenman bitse de evimize gitsek düşüncesinde kalsa daha fazla antrenman yapıp, tecrübeli abilerinden bir şeyler kapmaya çalışsa belki de daha da başarılı olacaklar.
Geldik hakemlere; ne yazık ki sizlerde fark etmişsinizdir. Genellikle maçların hakemi maçlardan 3 gün önce genellikle Perşembe günleri belli olur. Dikkatinizden kaçmamıştır, hafta sonu oynanacak derbinin hakemi açıldığında twitter gündeminde o gün hashtag direk o hakem olur. İşte şu takımı kayırıyor, şöyle hatalı kararlar verdi, eyyamcı hakem gibi gibi birçok yazı ne yazık ki okuyabilirsiniz. Bu sadece derbi maçları için değil hangi hakem hangi maça atanırsa ya rakip takım ya da maçına hakem atanmış takım taraftarları bir şey bulup yazıyorlar. Türkiye kadar hiçbir Avrupa ülkesi yoktur ki hakemleri bu kadar konuşsun, maçlardan sonra her kanalda pozisyonlar değerlendirilsin. 90 dakikalık maçtan sonra 3 saat o maçın tartışmalı pozisyonları tartışılıyor. Şayet video hakem uygulaması getirildi fakat o programların yayın saati değişmedi hala 3 saat yayın yapıyorlar. Hemen hemen her maçtan sonra bir takımın yöneticisi çıkıyor hakemi eleştiriyor ya da kulüp sosyal medyadan hakem aleyhinde açıklama yapıyor. Toplam 25 hakemimiz var 2020-2021 sezonunda Süper Lig’de orta hakem olarak görev yapan. Empati yapsanıza, bir dakikalığına hakem yerine koysanıza kendinizi, daha maça çıkmadan önce linç yiyorsunuz, sonra maça çıkıyorsunuz, maçta yanlış yapacağınız bir karar sizi tamamen mesleğinizden edebilir. Bu insanların çoluğu çocuğu var biraz daha sağduyulu olmalıyız.
9 Haziran 2004 yılında 5.sırada olduğumuz FİFA sıralamasında şuan maalesef ki 44.sıradayız. Güney Kore, Cezayir, Tunus, Nijerya üzerimizde yer almaktadır. Umarım bu daha iyi günlerimiz değildir. Umarım milletçe kol kola Avrupa’da başarılarla dolu maçları izlemek artık hayal değildir. İnşallah milli takımımızda iyi orta gol getirir.
Yorumlar