İnsan, toplumun bir mensubudur. Doğrudur. Ancak nisyanla malul insan kendini, tabiatın bir sakini… Ya da onun ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirirse… Çevreye -dolayısıyla- tabiata bakışı o nispette değişecektir. ***  Hery David Thoreau  şöyle der: “Bir gün köydeki bahçemde toprağı çapalarken omzuma bir serçe kondu. Omzuma takılacak hiçbir apoletin beni o andaki kadar seçkin kılamayacağını hissettim.”   Pekiyi, sırtımıza konabilecek bir serçe için, çevreyi ne kadar var edebiliyoruz? Ya da bizden başka canlıların varlığına müdrik miyiz? Bütün sorunların düğümlendiği nokta burasıdır:Çevre   Tabiatı kirletenin… Yok edenin insan olduğu düşünülürse… Buna nasıl bir cevap verilecek, merak-ı muciptir. *** Gelelim şu olguya: Evinin önü pislikten geçilmiyorsa, evinin içi pîrûpak olsa ne yazar! Ayniyle vaki değil mi? Bakınız: Evinizin önüne… Sokağınıza… Caddenize…  Atıklar, başımızın belası oluyor mu? Evet. Hem de  her geçen gün: artarak..! *** Meskeninin içine titizlenenler… Kapı dışına bakıversinler. Bir adım ötesi… Çöp kutusu. Ancak, her yer çöp… Evinin önünü süpüren çöpünü sokağa atmış. İşyerinin pisliklerini caddeye boca etmiş.  Hatta sigara izmaritini lüks arabasından dışarı bırakıvermiş. Artık yayaların yolda içtikleri sigaraların izmaritlerini… Ya da ellerindeki fazlalıkları, hiç bakmadan caddeye bırakanları dillendirmiyoruz bile.  Kafalarını kaldırsalar, az ilerideki çöp kutusunu çok rahat görecekler. Ama cadde, sokak, onların mülkü değil! Kamu malı. Kamu malında bana necilik had safhada. Bu tarz insanların evlerinin içi, arabalarının içi, işyerleri tertemizidir! Ancak bütün pislikleri caddelere,  sokaklara, kaldırımlara gelişigüzel atıverirler. Temizlik hakkında soru sorsanız: Mangalda kül bırakmazlar. Herkes çevreci…  Kimse, çöpünü yere atmıyor!  Kimse tabiata zarar vermiyor. Pekiyi,bu “pislik” nereden  geliyor?   *** Böylesi bir ortamda büyüyen çocuklar çevreci olabilirler mi? Çok övdüğünüz batının neden bu yönünü örnek almazsanız, anlamış değiliz. Adamlar, ilkokuldan itibaren bunun eğitimini çocuklara belletmişler. Bir de ağır cezalar. Kocası dışarıya çöp atsa… Yanındaki karısı… Çoluk çocuğu yetkililere ihbarda bulunurlar. Daha az ceza ödensin diye! *** Gazeteci Hasan Öztürk “ Günlük 3.5 milyon insanın kullandığı Tokyo’daki istasyonlardan birinde sadece 12 temizlik görevlisi var. Çünkü insanlar aldıkları eğitim ve denetim nedeniyle çöplerini yere  atmak yerine çantalarına  atıyorlar!” diyerek doğru bir tespit ve eleştiride bulunuyor ve şöyle devam ediyor haklı olarak: “Ücra Anadolu yollarının kenarları çöp dolu. Otoban kenarlarında plastik atıklardan tepeler oluşuyor. Piknik yerleri Pazar akşamları çöpten geçilmiyor. Caddeler, sokaklar, dükkânlar kapandığında çöplüğe dönüyor. Ama herkesin dilinde, “çevrecilik, doğaseverlik” filan! Hele iklim değişikliği, sera gazları gibi konular açıldığında mangalda kül bırakmayanlar yok mu?  İnsan, gerçekten “hayret” ediyor. Türkiye’nin bir çöp sorunu vardır.  Aynı zamanda evini, iş yerini temiz tutup, yaşadığı sokağı, caddeyi, mahalleyi pisliğe boğan insan sorunu vardır.  Dahası, tabiatı kirletmekten utanmayan insan sorunu vardır. Bu sorun, “değerler eğitimi” ile uzun vadede çözülebilir.  Kısa vadedeyse etkin bir mücadele ve ağır cezalarla tedbir alınabilir! İşyerinin kapısının önüne pisliğini bırakana ceza kesildiğini gören varsa haber  versin. Denize vidanjör boşaltana “suçüstü” hariç işlem yapıldığını gören varsa  haber etsin. Piknik yerlerini çöp yığınına çevirene  ceza kesildiğini gören varsa haber  etsin.  Otoban kenarlarına plastik şişe atanlara işlem yapıldığını gören varsa lütfen haber etsin!” Gelecek için, tabiata hakikaten sahip çıkalım. Göstermelik olmasın. Herkes evinin önünü temiz tutarsa çevre kirliliğinden bahsetmek imkânsız hale gelecektir. Vesselam.