Enerji, ekonomik büyümenin ve toplumsal ilerlemenin sürdürülmesinde önemli bir faktördür. Enerji insanlara daha rahat bir yaşam sürdürmeleri için imkan sağlamakla beraber, aynı zamanda çevre için bir tehdit unsuru da olabilmektedir. Çevresel kaygılar, dünyada enerji kaynaklarının değiştirilmesi ve bunun yerinin temiz enerjiyle ikame edilmesi yönünde çabalara neden olmuştur.
1973 ve 2014 yılları arasında dünyada toplam enerji üretiminin yüzde 80'ininden fazlası fosil yakıtlardan sağlanıyordu. 1973 yılında, fosil yakıtlar dünyada toplam nihai enerji tüketiminin yüzde 75,8'ini oluştururken 2014 yılında yüzde 66,4’e düşmesine rağmen hala en çok talep gören yakıt türüdür.
Dünyada enerji tüketim sürecinde artan bazı enerji kaynakları fosil yakıtlar ile yer değiştirmiş, yeni kaynaklar nihai tüketimden daha fazla pay almaya başlamıştır. Bu yeni kaynaklardan en önemlileri yenilenebilir enerji kaynaklarıdır. Yenilenebilir enerji tanımına; güneş, rüzgâr, biyoyakıtlar, jeotermal, hidroelektrik ve okyanus kaynakları, yenilenebilir kaynaklardan türetilen biyoyakıt ve hidrojenler dahildir.
Çevre kirliliği ve iklim değişikliği konusundaki endişeler toplumsal destek ve farkındalığı artırdığından, yenilenebilir enerji kaynakları çevre sorunları konusunda belirleyici olmaya başlamıştır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı sonucu iklim değişikliği ile mücadele edilebilir, hava kirliliğinin halk sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri hafifletilebilir, yerel enerji kaynakları geliştirilerek enerji güvenliğinde artış sağlanabilir.
Türkiye, yenilenebilir enerjide büyük bir potansiyele sahiptir. 2015 yılındaki istatistik ve verilere göre, kapasite bakımından Türkiye, jeotermal alanında dünyada ilk ülke, güneş ısıtmada ikinci ve hidroelektrik alanında üçüncü ülkedir.
Türkiye’de 1990 yılında toplam birincil enerji arzı içinde yenilenebilir enerjinin payı yaklaşık yüzde 18' iken, 2014 yılında yaklaşık yüzde 10'tür. 1990 yılında elektrik üretiminin yüzde 40,4’ü yenilenebilir kaynaklardan elde edilmiş iken, 2014 yılında yüzde 20,9’a düşmüştür. Türkiye’de yenilenebilir kaynakların kapasitesinde, 2000 ile 2014 yılları arasında yüzde 6,7’lik bir artış meydana gelmiştir. Bu dönemde katı biyoyakıt yüzde 13,2 azalırken, rüzgâr yüzde 45,5, biyogaz yüzde 32,4 ve jeotermal yüzde 24,9 artmıştır.
Türkiye’de 2019 yılı Elektrik Üretiminin Kaynaklara Göre Dağılımına bakıldığında; yüzde 56’sı fosil yüzde 44’ü yenilenebilir kaynaklar olduğu görülmektedir. Yenilenebilir kaynakların dağılımı; hidroelektrik yüzde 29,22; rüzgar yüzde 7,15; güneş 3,16; jeotermal yüzde 2,94 şeklindedir. 2020 yılı temmuz ayı sonu itibarı ile Türkiye’nin toplam elektrik enerjisi üretimi 170,133 GWh; toplam elektrik enerjisi kurulu gücü 92,096 MW’tır. Türkiye’nin en yüksek elektrik tüketimi ise 2018 yılında 42,887 MWh olarak gerçekleşmiştir. Sonuçlara göre Türkiye’nin elektrik üretme kurulu gücü tüketilen elektrik miktarının 2 katı kadardır.
Bu verilere bakılınca Türkiye bazı yenilenebilir enerji kaynakları bakımından dünyada ilk üç ülke arasında olmasına, yenilenebilir kaynakların kapasitesinde süreç içinde artış olmasına rağmen ne hikmetse ilginç bir şekilde Türkiye’de toplam enerji arzı içinde yenilenebilir enerjinin payı ve yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimi sürekli şekilde azalmaktadır. Diğer bir gerçekte şu anda Türkiye’nin ihtiyacı olan elektrik enerjiyi üretecek kurulu gücü günlük tükettiği elektrik enerjisinden 2 kat daha fazladır. Buna göre Türkiye’nin yenilebilir enerji üretim tesislerine veya diğer enerji üretim tesislerine ihtiyacı yoktur. Peki o zaman Türkiye’deki yenilenebilir enerji kaynaklarından kim yada hangi ülke faydalanmaktadır? Elektrik üreteceğim, yenilebilir enerji tesisi kuracağım diye tüm Türkiye enerji üssü haline getirilmekte, geri dönüşümsüz ekolojik tahribat yapılmaktadır?
Tüm bu gerçeklere rağmen resmi makamlara göre Türkiye'de yenilenebilir enerji gelişiminin veya gelişmesi için yapılan tüm girişimlerin sebebi; Türkiye’de elektrik talebinin artması, yenilenebilir enerji kaynaklarının rekabet gücü ve yeni kapasite ihtiyacının artması gösterilmekte ise de bunlar gerçeği yansıtmamakta, kamuoyu yanlış bilgilendirilmektedir.
Küresel düzeyde, 2014 yılında dünyada birincil enerji arzının yüzde 13,8'ini yenilenebilir enerji kaynakları oluşturmaktadır. Uluslararası Enerji Ajansına göre dünyadaki yenilenebilir enerji kullanımı 2014 yılındaki yüzde 8 seviyesinden 2025 yılında yüzde 12’ye ve 2040 yılında yüzde 16’ya ulaşmaktadır.
Avrupa Birliği (AB) Yenilenebilir Enerji Direktifi’ne göre, 2020 yılına kadar nihai enerji tüketiminin yüzde 20'i, 2030 kadar ise yüzde 27’i yenilenebilir kaynaklardan karşılanması gerekmektedir. Bazı AB ülkelerinde ise bu hedef daha yüksektir. Alman hükümeti, 2050 yılına kadar toplam enerji tüketiminin yüzde 60'ını yenilenebilir enerji kaynaklarından elde etmeye ve bu eğilimi 2050'den sonra en az yüzde 80'e çıkarmayı uzun vadede planlamaktadır.
Almanya ve İngiltere'de yenilenebilir kaynakların 2015 yılından 2021 yılına kadar değişim göstermeyeceği, Fransa'da ise değişimin yüzse 0,4 civarında olması beklenirken, Türkiye'de değişimin yüzde 13 oranında olması beklenmektedir. Türkiye ve AB enerji verilerini karşılaştırdığımızda Türkiye’de yenilenebilir enerjinin brüt nihai enerji tüketimi içindeki payı, 2004'de yüzde 16,2 iken 2015'de yüzde 13,6’a düşmesine karşın bu oran AB’de artmıştır. AB'de yenilenebilir enerjinin brüt nihai enerji tüketimi içindeki payı 2004'ten 2015'e kadar yüzde 200 büyümüştür. AB'deki yenilenebilir yakıtlarının payı, 11 yıl boyunca yaklaşık 2 katına çıkmış iken Türkiye, AB'ye kıyasla yenilenebilir enerjideki konumunu değiştirememiş, hatta 11 yıl sonra yenilenebilir parçaların payı dahi gerilemiştir. AB'nin yenilenebilir enerjilerinin payı 2015 yılında Türkiye’den yüzde 3 fazla olmasına karşın, 2004 yılındaki yenilenebilir kaynak kullanımı Türkiye’nin kaynak kullanımının yarısı civarındadır. Yine 2014 yılında Türkiye’nin, enerji üretebilmek için AB'deki birçok ülkeden daha az yenilenebilir enerji kullandığı görülmektedir.
Avrupa ve Türkiye yenilenebilir enerji kaynakları, birincil enerji arzı içinde yenilenebilir enerjinin payı, yenilenebilir enerji üretimi ile tüketiminin toplam içindeki paylarına bakınca ve zaman süreci içindeki seyirleri karşılaştırıldığında, Türkiye’deki yenilenebilir enerji kaynaklarının, yenilenebilir enerji üretiminin AB ülkeleri için yapıldığı çok net bir şekilde görülmektedir.
AB yenilenebilir enerjiye yönelmektedir. Normalde bakılınca yenilenebilir kaynaklar çevre, ekonomi ve enerji güvenliği için bazı avantajlara sahiptir.
Başta Türkiye olmak üzere yenilenebilir enerjide yüksek potansiyele sahip birçok gelişmekte olan ülke, kullanılan enerjinin çok küçük bir miktarını yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlamaktadır. Buna karşın AB gibi gelişmiş ülkeler yenilenebilir enerjinin payını büyük ölçüde arttıracak politikalara ve uygulamalara yönelmiştir. Yenilenebilir enerjinin AB'deki payının artması, diğer kaynaklardan, özellikle fosil yakıtlardan daha az yararlanılması anlamına gelmektedir.
Türkiye, AB'deki birçok ülkeye kıyasla elektrik enerjisi üretimi bakımından daha az yenilenebilir enerji kullanmasının yanı sıra bu enerjinin payı birçok AB ülkesinde 2012-2014 yılları arasında yükselme eğilimi gösterirken, Türkiye ise düşüş eğilimi göstermiştir. Türkiye’deki iklim koşulları, enerji ihtiyaçlarını karşılamak ve hatta diğer ülkelere enerji ihraç etmek için, özellikle de güneş ve rüzgâr enerjisi gibi farklı türde yenilenebilir kaynaklar üretme imkanını fazlasıyla yaratmaktadır. Fakat bakıldığında Türkiye bu yenilenebilir enerji kaynaklarından düzgün bir şekilde yararlanamamaktadır. Aydın İli özeline baktığımızda, Aydın Türkiye’de en fazla jeotermal enerji kaynaklarına, en fazla jeotermal santrallere (JES) sahiptir. Tüm Avrupa’daki jeotermal kaynaklardan üretilen elektrik enerjisinin yüzde 24’ünü tek başına Aydın ilindeki JES’ler üretmektedir. Bu hali ile Aydın dünyada en büyük jeotermal enerji üretim üssü pozisyonundadır. Aydın’da üretilen elektrik enerjisinden Aydın halkı, kamu, sanayi işletmeleri uygun ve ucuz koşullarda faydalanamamaktadır. Aydın’daki JES’lerin kanunsuz, izinsiz, denetimsiz ve uygunsuz kurulmalarına, çalışmalarına bağlı olarak bugün Aydın adeta JES’lere bağlı olarak enerji üretim çöplük üssü haline getirilmiştir. Bu süreçte Aydın halkının payına düşen bu çöplüklerde kanser olarak ölmek, AB ülkeleri ve bunlara enerji üretim taşeronluğu yapanların payına düşen ise sefa sürmek olmaktadır.